Bir İngiliz klasiği

İngiliz sömürgeciliği , 1600 yılların ortalarında  Afrika ve kıta Amerikası arasında ki sularda ve kıyılırda avlanan soyguncu korsan ispanyolların önünü keserek,ellerindeki malları, gemileriyle birlikte gaspı ve sonrasında;  oradan gelen iştahlı, cazip değerli  malları gören krallığın, bu işi, kendi rızası içerisinde yasallaştırdığı,kutsattığı korsanlarla yürütmenin geleneğini kurdu.

Bu yolda ki arayış ve maceralar;

Daha sonraları  daha da gelişerek Hindistana ulaşmalarına,  oraların sosyal ve kültürel yapısını; kendi lehlerine kullanma yoluyla,maden ve kaynakları üzerinde egemenlik sürmeye başlaması, coğrafyaları  bir garip ironiyle baharat isimleriyle  ayıracak kadar  yani sömürücülüğün yöntemini,usulunü  ve sistematiğini geliştirerek patent kazandı,profosyenelleşti..

Bu konudaki hodbin tutumlarının sonucu ; yüzyıllar sürecek sömürü  esnasında oralarda  bulundurduğu  personelin sayısal  varlığı, bir kaç bini geçmeyecek şekilde düzenlenmiş; silahlı kalabalık ordular sevketmek yerine,oraları kraliçe adına valilikle temsilin yanı sıra bürokrat, sivil,tüccar ve askeri üst düzeyde komutanlardan oluşmuş insanlarla  idare etmişleridir.

Kast sistemlerinin yaygınlığı,onu oluşturan halkları ;  inanç,dil,kültürel olarak  ayrışamsının ve derinleşmesşinin  daha da önü açılara,k birbirinin bazen yanına, bazen karşısına aldırarak müthiş bir siyaset ve yönetim  sergilemiştir.

Bazen bölerek,bazen birleştirerek,bazen parçalayarak sevk ve idare etme üzerine son derece etkili politikları yüzlerce yıl sürmüştür..

Hiç bir direniş temayülü olmayan,gelişmemiş  Hint halkları ingilizlerin vahşi hayat sahaları içinde yer alan otobur,bir beslenme zinciri gibiydi adeta.

Hint halkını, böylesi bir duruma düşüren doğrusu ingiliz siyasetinin kurnazlığı ve acımasızlığı kadar ,orada yaşayan halkların içinde bulunduğu birbirini önemsemeyen,kendilerinin dışında yaşayanlara önem verilmemesi,kendilerini birleştirecek ulus olma,yurt, vatan gibi kavramların  gerektiği gibi gelişmemesinde  aramak gerekmektedir.

Birinci dünya savaşı sonunda ,galibiyetinde  verdiği  şımarıklık ve taşkınlığıyla ilgilendiği

Ortadoğuda ki yeni çıkarlarını oluştururken ve buna uygun yeni poilitikalar üretmiş, 1918 sonrası arapların da yardımıyla işgal ettiği Filistinde, bir 30 yıl sona ayrıldığında , kurulacak olan (1948) İsrail -siyon devletinin olumsuz tesirlerinden ortaya çıkacak istikrarsızlık ve huzursuzluklardan kendine yeni paylar çıkarıp, eski alışkanlıklarına;  kendini sürekli yenileyen usuller ve prensipler koymuşlardır.

Halkların bölgedeki durumu ,kadim inanış ve eğilimlerine göre adeta  sinir uçlarına dokunma yoluyla bir piyanodan çıkacak sesleri ve nota anahtarı gibi çözüp,geliştirmiştir.

Bölge halkalarının , tek anlaşabildikleri şeyin anlaşmazlık olması gerçeğini bulaşıcı bir hastalık gibi Türk devlet geleneği ve halkının engin anlayışını bereleyerek,yaralayarak aşılamışlardır.

 Ülkemiz halkını;özellikle romatizmalı bir düşünüşü temsil eden muhafazakar anlayışın temsilcileri  olan,kanaat önderleri üzerinde ki tesirlerin yanı sıra,üretilen politikaların da ,onların yayılmacı anlayışına hizmet edecek bir düzlemde şekillenmesinin önü açılmaktadır...

Tarih,aklımızın yanı sıra;  bizden, uyanma,dirlik ve birlik istemektedir...

YORUM EKLE