Boşluk

Boş petekler, boş kareler, boş meydanlar, boş salonlar, boş sıralar, boş evler…

Boşluk;  gerek his olarak, gerek geometrik olarak yeis, hiçlik keder verdiği gibi, eksiklik, durum, tespit ve ikazıyla birlikte bir olmama  halidir, mutlaka alınması gereken bir kararın acilliğini ve zorunluluğunu da ortaya koyar.

İnsanların bir teşbih örneği olması açısından boş petekler şeklinde düşünülmesi;ortada bir arı ve onun biricik ürettiği şey,olan bal ve polenin olmamasını akla getirir.Bu da bizde üzünç yaratır,keder verir.

Karelerde öyle;onun boşluğu desenler dünyasına ait olabilecek izdüşümlerin doğuşunu ve gelişmesini  engeller.O karelerin içi, renklerle bezenir ise,  görselliği içimizde güzel duygular uyandırdığı gibi,karelerin boşluğu; birer at,fil,vezir,kale ve şahın ön safından durmak gibi kaderleri olan asker-piyonlar konduğunda insan zekasının,insan beyninin kurmay yönünün parlak  emareleri gözükmeye başlar…

Meydanların boşluğu ise; salon,sıralar ve evlerin boşluğuyla doğrudan ilişkilidir.

Evlerde başlayan huzursuzluk adlı boşluk, insanla , her gittiği yere birlikte götürülendir.

Boş başaklar da öyle değil mi? Rüzgarlar kadar kim korkutabilir onları? Kimsenin, kimseye sözünün olmadığı bir yerde,  boş gözlerle birbirimize bakmaktayız. Boşluğun kahredici bir yanı da; oluşturduğu alanın, tabiatta insan ve onun varlık gayesinden başka bir şeyle asla doldurulmaz oluşudur.

Oysa dolu bir petekten geriye;balı ve on yapan arının milyonlarca çiçekten minicik ayaklarıyla topladığı polen akla gelir.

Boşluğun;bir petek açısından düşünüldüğünde çiçek ve arının ilişkileriyle şekillenen ahenkli  sonucu ve bir doluluğa dönüşmesi hali ,insanın anlamlar dünyasındaki zenginliğini ortaya koyarken, aynı zamanda evren hakkında ki kavramlara da ulaşabilir.

Çok insanın boşluk olarak gördükleri göğün; kuşlardan,bulutlara,gazlara,güneş,gezegen ve yıldızlara ev sahipliği ettiğini anlar.

Uyum içinde, kendine has dili olan, harikulade bir zincirin bambaşka hâlini görür.

Ve asıl boşluğun;yerinin doldurulamaz oluşun düşünmemekten,üretmemekten kaynaklı olduğunu anlar…

Boşluğun, meydanlarda varlığa ve doluluğa dönüşmesi ise,  insanı, sosyal hayatın içinde anlamlı  kılar,onu tarihi sergüzeştliğinde  ümitvar  eder..

Tarih boyunca insanın kafası,yüreği her boş kalışında orası kaos,anarşi,kan,gözyaşı ve affedilmez cehalet örnekleriyle dolmuştur.

İnsan, kendi boşluğunu hissetmediği zamanlar, anlamsızlaşmış, yığınlaşmış, bir acınası kütleye dönüşmüştür.

İnsan ancak,varlığını idrak ettiği sürece var olmuş,etrafında oluşmuş boşluklar,derin tobruklar anlam ve manaya dönüşerek yok olmuştur.

Boşluğumuzu kendi eksenimiz etrafında döne döne dolduralım,ahenk ve uyumu yakalayalım.Devasa boşlukta kendimizi yeniden görelim,o ağır, mağrur gerçeğimizi hissederek gülümseyelim.

YORUM EKLE