Bulut özlemi

Rüzgarların önünden koşarak ,sağa sola savrulan bulutlar,siz olmasaydınız şu sevdiğimiz,koklayıp,okşadığımız güller çiçekler ne olurdu güneşin o tükenmeyen yakıcılığında...? O, güzelim naif yapraklar nasıl karşı koyardı sıcağın maviliğine..?

Ya, serinletici varlığınızın altında; o güzel başlı sunalar,yaban kazları,turnalar,ak güvercinler nasıl kanat çırpardı  yeni yurtlara doğru..?

Şu toprağa kim acırdı, koynunuzda sakladığınız  avuç avuç suyu kim içirirdi..?

O kızıldan,griye,beyazdan ,karaya dönüşen her rengiyle uzaklara haber taşıyan,heybetli dağların,engin denizlerin tarifsiz yalnızlığına eşlik edip paylaşan bulutlar...

Siz olmasaydınız ,çöllerden geri dönebilirmiyidi Leyla'sına Mecnun..?

Başımızı kaldırıp, size bakmayalı çok olmuş anlaşılan; yüzümüzün gölgelendiği,  gülümsemek  ve içtenliğin kaybolup meçhule gittiği o günden beri.

Bir bir küstürmüş üz bulutları,farkına bile varamamışız...

Onu; sebepsiz,başı boş dolaşan hikmetten uzak varlıklar sanmışız..Ah, bu ne büyük yanılgı..?

İçimizde kopan büyük kargaşa var çoktandır.

Göğüs kafesimizin içine, her gün kürek kürek atılan bir kömürün yanışıyla gelmiş gibiyiz sanki dünyaya…

Bütün bu olup bitenlerden, bi habermiş gibi yapışımız yok mu, işte, o daha feciydi..Hey,neysin,kimsin  sen?demeyecek  gibiyiz ömrümüzce neredeyse..?

Bir bozkırda düşünün kendinizi mesela: masmavi, sonsuz gibi duran bir gök var, altında soluklanmak için el kadar da olsa üstünde umut yüklü bir bulut gerek bize..

Tezeneler  arşı nasıl titretir,yaşlı bir dut ağacının gölgesi altında  medet diyerek?

Ya, zavallı ağacın buluta olan o içli seslenişini kim duyar ? Yoksa, zavallı ağaçla birlikte boğulacağız muhakkak…

Acaba, Aytmotov’un bahsettiği o yaşlı kahine, Cengiz Han,  güneşin battığı yere doğru açacağı seferi haber ederken,kahinin, ''öyleyse  başının üstünde duracak olan bulutu görünceye kadar git'' deyişini, kim duydu? 

Bulutlar, Tanrı’ kut’unun bir nişanesi değil mi?

Bulut; çıkabileceğimiz zengin yoksul en yüksek taht,oradan aşağılara bakıp keyiflenmek ayrı bir baht!

Tırmanın  yeryüzünün en yüksek merdivensiz damına !

Güneşin yanı sıra, içimizdeki yanan ateşle kavrulurken bizi serinleten buluttan bir gölge o.

Kuşların altında can bulduğu,bizlerin ise üstünde olmaya imrendiği, heybesinde yağmur ve ümit yüklü  dört yana koşan bir sonsuzluk  atı, değil mi o? 

Bulut; kaostan,kaygılardan  bunalmışlara, çölde ağır ağır ilerleyen kervana, koğuşunun bahçesi kadar gökten özgürlüğe susamış mahkuma selamdır, kavuşamamış, uzaktaki aşıkların birbirine yazdıkları mektupların saklı olduğu zarftır.kimimize göre göklerde gezen bir postacıdır o!

Hasılı, el kadar bir  bulut bile olsa, ovaların sonsuzluk gibi uzandığı  yerlerde yegane bir sığınak olur bize…

Ve asla; göklerden ümidi kesmeyelim, başımızı öne eğmeyelim ’’ bir, yerinde durmaz bulut işte !’’ deyip ondan vazgeçmeyelim…

Bulutla kalın!

YORUM EKLE