Derdimiz

Canımız kadar aziz bir dünya ve ondan daha kıymetli bir canımız var; onun elbisesi,nişanı ,şanı olan birde şerefimiz var...

Ayrı ayrı yurtlara,dillere,dinlere bölünmüş irili ufaklı olarak kıtalarda yaşayan uluslarız;ulusları oluşturan,aileler ve onun biricik fertleriyiz sonuçta...

Birimizin yarattığı,var edip sürdürdüğü kötülük,dünyaya,doğaya ve insana olsun işlediği kabahatlerinin ve haksızılıkların muhatabı olan ve dönüşerek dolaştığı yer,herşeyin merkezinde olan yine biziz aslında..

Köhnemiş düşünceler,ideolojiler,fikirler ve birbirinin türevi inançların  tasallut ve tahakkümü altında  insanlığı cephe ve kamplara bölmesi sonunda ağır mağduriyetlere maruz kalan bir büyük insanlık var...

Değişim,devrim,ihtilal ve inkilapların bu sert kabukları kırması,özü değiştirmeye,dönüştürmeye matuf çabası ve savaşı en zor meydan muharebelerinden daha zor geçmekte..

Tutunduğu geleneksel alışkanlıklar,bir inanışa ve taasuba dönüştürdüğü hayat tarzının dışardan müdahelelerle değişimine çok sert muhalefet etmekte...İnsanlığın en az ından son iki yüz yılı kıtalarda bulunan ulus ve ülkelerin bu ard arda çalkantılı zamanına denk geldi.Fert ,aile ve toplumsal hayatı  felç eden içsel şiddeti kendi içinde sarsılarak yaşamakta...

Çok kazanmak hırsı,asla adil olmamak,hoşgörüsüz,egoist,yönetme fetişizmine dönen iktidar histerisi kısacası insanlığın binlerce yıllık başbelası hastalığı... Ve sonuç olarak, fertte marazi olarak beliren ankisiyet bozukluğu; bize hızla mutsuzluğun kıyısında,uçurum kenarında yaşanan gergin bir hayatı sunmakta..

Bizim dışımızda gelişen ve beslenen devasa sorunlarla, yedi başlı ejderha misali hergün kurbanlar vermekteyiz..Onları ışık,ses hızıyla her kıtada,her karaparçasında yapıp ettiklerine düşüncelerimiz ne kadar asil ve güçlü olsa da henüz onu kontrol altına alıp,karşı koyup ehlileştiremedik...

Dünya aziz ve kıymetli ama canlarmız da ondan daha az kıymetli değil..

Şu canlarımızın anlamlı,izzetli ve şerefli olması,kalabilmesi için iyi olan herşeye ortak dercede yakın olmamız gerekmekte,kötü ve adil olmayan,hakkaniyetsiz herşeye ise de bir o kadar uzak mesafede olmalıyız.Başka türlü mutlu ve ümitvar olmamız asla mümkün değil,aziz bildiklerimiz namına...

Değişim,ihtilal,devrim,inkilap bizi asla ürkütmemeli...Rahmetli Erol Güngör toplumlar için değişimin hemen ve kolay olmayacağını söylerken,onu canlı bir organizmaya benzeterek,iyileşme ve bozulma için irticalen belli ve uzun bir zamana ihtiyaç olduğundan bahsederdi...

Çok ciddi türümüzün ve diğer canlılarının kendileri için biçimlenmiş süreli hayatlarını sürdürebilmeleri için bir yaşama yasası ve yaşama ahlakına ihtiyacı var,birbirine ‘öte git’demeden bölüşerek ve unuttuğu gülümsemeyi hatırlayarak...

YORUM EKLE