Bahçeli: Batı sürekli top çevirmiştir

MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin bu haftaki grup toplantısını iki gün gecikmeyle bugün yaptı.

Bahçeli: Batı sürekli top çevirmiştir


 Bahçeli, gruptaki konuşmasının büyük kısmını Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi ve altı partinin parlamenter sistem çalışmasına ayırdı. Bahçeli’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“BATI SÜREKLİ TOP ÇEVİRMİŞTİR: Ukrayna’yı ateş çukuruna çeken, savaş ortamına hapseden bir yanda Rusya iken diğer yanda batılı ülkeler değil midir? ‘Gürcistan NATO’ya girdi giriyor’ dedikleri bir süreçte Abhazya ile Güney Osetya’yı Rusya’ya kaptırmak, perde gerisinde kızışan bir pazarlığın mı, yoksa bir akılsızlığın veya bir strateji zafiyetinin eseri mi olduğu hala tartışmaya açık bir muammadır. ABD ile AB ülkelerinin küresel sahnenin ön tarafında yaptırım üstüne yaptırım kararları açıklarken arka tarafında Rusya’yla müzakere ve mutabakat zemini aramadıklarını hiç kimse iddia edemeyecek, bize de yutturamayacaktır. Batı, sürekli top çevirmiş, yavan açıklamalarla zamana oynamış, otomatik pilota bağlanmış kınama mesajlarıyla durumu kurtardığını zannetmiş, Ukrayna’yı Rusya’nın kucağına ve kursağına teslim etmiştir. ABD, AB ve NATO, tehditleri öngörme, ölçme, önleme ve karşı koyma kabiliyet ve yeterliliğinden ne kadar mahrum olduklarını ispatlamışlardır.

DÜNYANIN KADERİ 5 DEVLETİN KEYFİNE EMANET EDİLEMEZ: Türkiye de çatışma haritasının tam ortasındadır. Karşımızda, yeni bir dünya düzeninden ziyade yeni sömürgecilik akımının formatlanan, zaman zaman forma değiştiren yepyeni bir emperyalist dayatmanın karanlık oyunları sahnelenmektedir. Başkent Ankara’dan dünyaya göz attığımızda, tarihi tecrübelerimizin ışıklarını bu karanlık oyun sahnesine tuttuğumuzda gördüğümüz gerçekler, korkunç risk ve tehditlerin vahim boyutlara dayandığıdır… NATO’nun kuru gürültüden farksız taktik açıklamaları üzerine Putin’in ‘Rus Nükleer Caydırıcı Kuvvetleri’ne yüksek alarma geçme emri vermesi, korkunç senaryoların tedavüle girmesini hızlandırmıştır. İnsanlığın bu zamanında nükleer savaş kaynaklı bir dünya savaşı ihtimaline vurgu yapılması, küresel vicdanın, küresel adaletin, insan hakları müktesebatının mahvıdır. Dünyanın dehşet verici bir riskle muhatap olması bile felakettir, akıl kaybıdır, demokrasi ayıbıdır, skandal bir hüsrandır. Diğer yandan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi, devletlerarası yeni bir usulü, yeni bir yöntemi de gün ışığına taşımıştır. Böylelikle silah gücüne güvenen, küresel yaptırımları göğüslemeye hazır olan bir devletin, üzerinde hak iddia ettiği bir başka devlete saldırmasının önü açılmıştır. Rusya’nın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde kendisiyle ilgili alınan kınama kararını veto etme hakkına sahip olması başlı başına çarpıklık, bu kuruluşun iflas ilamıdır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın toplanıp toplanıp dağılması şu ana kadar hiçbir sonuç vermemiş, üstelik bu kuruluşun baştan ayağa reforma muhtaç olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır. Dünyanın kaderi beş devletin keyfine emanet edilemez. İnsanlığın güvenliği beş devletin çıkarlarıyla bir ve aynı görülemez. Rusya Federasyonu’nun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde pasifize edilerek bu konseyin ana yapısının değiştirilmesi, ayrıca farklı ülkelerin dönüşümlü olarak Konsey’de yer almasının sağlanması uluslararası toplumun öncelikli hedefi olmalıdır.

MASAYA OTURABİLECEK TEK ÜLKE TÜRKİYE’DİR: Geldiğimiz bu aşamada, MHP olarak, Rusya-Ukrayna arasındaki silahlı çatışmaların ivme kaybetmesi, süren yüksek gerilimin hafifletilmesi, barış için güçlü bir adım atılabilmesi maksadıyla Türkiye ve dünya kamuoyuyla paylaşmak istediğimiz görüş ve düşüncelerimiz maddeler halinde şunlardan ibarettir: Bir; Ukrayna’nın siyasi ve toprak bütünlüğüyle egemenlik haklarına mutlak surette saygı duyulmalıdır. İki; Rusya ile Ukrayna arasında çok acil ateşkes rejimi tesis edilmelidir. Üç; Rusya işgalden derhal ve ön şartsız vazgeçmeli, askeri unsurlarını geri çekmelidir. Dört; NATO, doğuya genişleme stratejisini kesinlikle gözden geçirmeli, sanal korkular üreterek gücünü ve üye ülkeleri devamlı bir arada tutma arayışından vazgeçmelidir. Beş; krizin çözülmesi için tek seçenek diplomasi ve diyalogdur. Müzakere masası silahlı çatışmaya üstün gelmelidir. Rusya ve Ukrayna heyetleri arasında mutabakat arayışları memnuniyet vericidir. Şu ana kadar Belarus sınırında iki görüşme yapılmıştır. Ancak barış için yüreklere su serpen bir karar alınamamıştır. Gelişmeler ve gerçekler göstermiştir ki hem Rusya hem de Ukrayna ile doğrudan temas kuracak, görüşecek ve masaya oturabilecek tek ülke Türkiye’dir. Sayın Cumhurbaşkanımızın bölgesel ilişkileri göz önüne alıp, çok yönlü siyasi, ekonomik ve ticari ilişkileri kullanarak aktif arabuluculuk girişimi, ateşkesin sağlanması için samimi gayretleri bize göre barışın, huzurun, istikrarın ve kalıcı çözümün anahtarıdır.

NE AÇ KALIRIZ NE AÇIKTA YAŞARIZ: Türkiye, sözüne güvenilir bir ülkedir. Türkiye, taahhütlerine bağlı bir devlettir. S-400, ihtiyaç doğduğunda kullanılacak bir silah sistemidir. CHP Genel Başkanı, ‘Kime karşı kullanacağız’ diye soruyor. Düşman her kimse, her nerede ise S-400’ün hedefi orasıdır. Tehdit nereden geliyorsa S-400’ün yönü oraya dönecektir. Yine Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin Rusya’ya bağımlı hale geldiğini söylemiş ve bu ülkenin buğday vermemesi halinde aç kalacağımızı iddia etmiş. Bir de şalteri indirirse karanlıkta kalacağımızdan bahsetmiş. Tasa etme Sayın Kılıçdaroğlu, üzerinde yaşadığımız topraklar dualıdır, bereketlidir, verimlidir, buğday ambarıdır, şehit kanıyla sulanmıştır. Ne aç kalırız ne de açıkta yaşarız. Zillet ittifakı yeter ki gölge etmesin, Allah’ın izniyle karanlıkları yarar da çıkarız.

MONTRÖ’DE TÜRKİYE’NİN DURUŞU SAĞLAMDIR: Montrö Konvansiyonu, Boğazlar bölgesinden geçiş rejimini düzenlemektedir. Sözleşme, Boğazlar bölgesinden geçişi, ticaret gemileri ve savaş gemileri açısından dört ayrı ihtimali öngörerek belirlemektedir. Bunlar, Türkiye’nin tarafsız olduğu savaş hali, Türkiye’nin taraf olduğu savaş hali, Türkiye’nin kendisini çok yakın bir savaş tehdidi altında gördüğü şartlar ile barış halidir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 19. maddesi birinci fıkrasında, Türkiye’nin tarafsız olduğu savaş durumunda, tarafsız olan devletlerin savaş gemilerinin barış zamanı için belirlenen esaslara göre Boğazlar bölgesinden geçip Karadeniz’e çıkabilecekleri tespit edilmiştir. Savaşan devletlerin savaş gemilerinin Boğazlar bölgesinden geçişi ise yasaklanmıştır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi hususunda Türkiye’nin duruşu sağlam, tutumu dengeli ve berraktır. Zillet ittifakının Montrö hatırlatması siyasi tuzak, sözleşmenin gerçek boyutuyla terstir.

BURUŞTURULUP ATILACAK KÂĞIT PARÇASINDAN FARKSIZDIR: 28 Şubat post-modern darbesinin yıldönümünde, Ankara Bilkent Otel’de uzun bir masanın etrafında dizilen güdümlü altı parti, ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ adıyla 48 sayfalık bomboş bir metni kamuoyuna açıklamışlardır. Yarının Türkiye’sini inşa etmek için adım attıklarını söyleseler de metinde Türkiye yoktur, Türk milleti yoktur, inanç yoktur, tutarlılık yoktur, insicam yoktur, irade yoktur, milli birlik ve kardeşliğe en küçük atıf yoktur. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem teklifi, güçsüzleştirilmiş Türkiye’nin taslak beyannamesidir ve bizim nazarımızda buruşturulup atılacak kağıt parçasından farksızdır. Neymiş; Türkiye’nin yıllardır umut ettiği tarihi bir çalışma için bir araya gelmişler. Kılıçdaroğlu’na bakarsak altı partiye tarih bir sorumluluk yüklemiş. Tarihi anlamayanların, milleti takmayanların, Türkiye’nin hak ve çıkarlarını tanımayanların küresel güçlerin telkiniyle buluşmaları, omuzlarına binen sorumlulukla değil, onurlarını lekeleyen suçluluk psikolojisiyle izah edilecektir. 48 sayfalık metnin içeriği tamtakır kuru bakırdır, hiçbir somut ve yeni bir öneri de yoktur. Bu metni tarihi yapan tek şey, 28 Şubat zihniyetine uygun olarak güçlendirilmiş istikrarsızlık bildirisi olmasıdır. Açıklanan metin, nitelik olarak bir anayasa önerisi değil, yeni bir 28 Şubat bildirisi olarak tarihe geçecektir. Bütüne bakıldığında bir uzlaşma değil, uzlaşamama metni olduğu çok açıktır. Altı partinin ortak çalışmasında ne yeni bir anayasa ne içeriğine ilişkin somut teklifler ne de bir yol haritası vardır. Bu durum, aslında zillet ittifakının hiçbir konuda uzlaşamadığını ve milletimize söyleyecek sözlerinin olmadığını işaret etmektedir. 28 Şubat bildiri metninde uzlaşılan tek nokta, milletin ortak iradesi ile kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi karşıtlığıdır. Mezkur metin ile 1982 Anayasası’nın da gerisine giderek 1961 Anayasası’nda olduğu gibi devletin güçsüzleştirilmesi amaçlanmaktadır. 1961 Anayasası ile getirildiği gibi cumhurbaşkanının bir defalığına yedi yıllığına seçileceği söylenirken nasıl seçileceğinin kurnazca üzeri örtülmektedir. 1961 Anayasası döneminde olduğu gibi olağanüstü hal kararnamesinin kaldırılacağı, olağanüstü hal şartlarında devletin mücadele gücünün zayıflatılacağı görülmektedir.

TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ’DİR: HDP’nin Dolmabahçe Mutabakatı’yla ilgili açıklaması, zilletin altı partisine atılmış pas, gönderilmiş selam, ‘biz de varız ve sizinleyiz’ mesajıdır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışması, PKK’ya, FETÖ’ye, küresel çevrelere, bölücü ve yıkıcı mihraklara ikramdır; itinayla uzatılan kirli elin ibrasıdır. Yasama, yürütme ve yargı alanında yapılan tespit, değerlendirme ve hedeflerin hiçbir yenilik taşımadığı ortadadır. Açıklanan metin, geçmişe dönüş beyannamesidir. Yarının Türkiye’sine değil dünün Türkiye’sine özlemdir. Koalisyonlar dönemini tekrar canlandırma niyetidir. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem dedikleri beyhude bir oyalanma, yükselen Türkiye’nin önünü kesme gayesidir. Türk milleti, bu zillete inanıyorum ki müsaade etmeyecektir. Türkiye’yi tarihin gerisine düşürme emelini hiç kimse başaramayacaktır. Sıradan, basit, etkisiz, kimliksiz, ruhsuz, eskinin kötü bir kopyası olan 28 Şubat Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem açıklaması zillet partilerinin elinde patlamış, hevesleri kursaklarında kalmış, deyim yerindeyse nal topladıkları açığa çıkmış, alayı birden havlu atmıştır. Türkiye’nin geleceği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, gelecek ümidi de Cumhur İttifakı’dır. Türk milleti, emsalsiz kararını 16 Nisan halkoylamasıyla vermiştir. Zillet ittifakı ya bu muazzam yönetim sistemine kuzu kuzu alışacak ya da Türk milleti bunların hepsini birden ayıklayıp, önüne kattığı gibi tarihin bodrum katına süpürecektir.”

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER