Bahçeli: Serok, bildiğimiz seroktur

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bugün partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu.

Bahçeli:   Serok, bildiğimiz seroktur

 Bahçeli’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

BUNUN ADI TÜRK DÜŞMANLIĞIDIR: “Son yarım asırlık süreçte, tarihi Türkmen kentleri olan Kerkük, Tuzhurmatu, Hanekin, Mendeli, Altınköprü ve Kifri’nin demografik yapısıyla alçakça, ahlaksızca, haince oynanmıştır. Bunun adı bize göre Türk düşmanlığıdır. Failleri ve figüranları ise bellidir. Türkmenlerin ve Türkmen kentlerinin imhasına hizmet etmek insanlık suçudur, barbarlıktır; niyet ve hedef sahipleri ise bunun bedelini en ağır şekilde ödemeye mahkumdur. Peşmerge’nin Kerkük başta olmak üzere, Türkmenlerin yurtlarına, yuvalarına, onurlarına ve bağımsızlıklarına kastetme hazırlıkları felakettir; buna cüret edenler, karşılarında Türklüğün çelikten iradesini bulacaklardır. Kerkük Türk’tür, başka söze gerek yoktur. Türkmenler, Irak toplumunun saygın ve şerefli mensuplarıdır; adil ve hakkaniyet esasına dayalı siyasi temsilleri en doğal haklarıdır. Bu kapsamda Irak’ta kurulacak yeni hükümette Türkmenlerin birden fazla bakanlık göreviyle yer almaları tarihi ve siyasi bir mecburiyettir. Irak Türkmenleri yok sayılamaz, göz ardı edilemez, hak ve hukukları çiğnenemez. Bir yanda bunlar oluyor ve olması gerekiyorken diğer yanda Türkmenler arasındaki yapay ayrımların hala varlığını koruması hazin ve hüsran verici bir aymazlıktır. Mezhep kutuplaşmasının Türkmenler arasında tedavi edilmemiş bir hastalık olarak sürmesi kabul etmediğimiz bir yanlıştır. Bu yanlıştan dönmek tarihe, maneviyata ve millete ahde vefanın gereğidir. Türk’ün Şii’si olmaz, Türk’ün Sünni’si olmaz; Türk, Türk’tür; Türkmen, Türkmen’dir, başka bir tasnif ve tanıma asla ihtiyaç olamaz, olmamalıdır.

MALUM İNTİHAR VAKASI NE İLK NE SON OLACAKTIR: Geçtiğimiz hafta salı günü, yükseköğrenimini Elazığ’da sürdüren Enes Kara isimli bir üniversite öğrencimizin yüksek bir binadan atlayarak intihar etmesi her yönüyle konuşulmuş, tartışılmış, hatta siyasi ve ideolojik önyargılarla istismar edilmiştir. Bahanesi ne olursa olsun, bir gencimizin girdiği ruhi bunalımdan çıkamayarak intihar etmesi bizleri derinden üzmüştür. Niyazım, Rabbim’in merhamet ve rahmetiyle muamele etmesidir. 20 yaşındaki Enes, arkadaşlarıyla birlikte kaldığı bir dairenin bulunduğu apartmanın yedinci katından kendisini boşluğa bırakmış, daha öncesinden yayınladığı videoda da ailesinin zoruyla bir cemaat yurdunda kaldığını ifade etmişti. Bu elim intiharın ruh sağlığı kısmıyla ilgili detaylı görüş paylaşacak değiliz. Ne var ki TBMM’ne geçen dönem sunduğumuz Ruh Sağlığı Kanun teklifimizin de bir an önce görüşülüp kabulünü bekliyor, bunu ısrarla istiyoruz. Kadınlarımızı, çocuklarımızı, masum insanlarımızı hedef alan şiddet, cinayet, taciz ve tecavüz furyasıyla sonuna kadar mücadelenin yanındayız. İstismarın her zeminde karşısındayız. Geleceğimizi riske atamayız, gençlerimizi sahipsiz bırakamayız, toplumsal barışımızı bozduramayız, suçsuz günahsız insanlarımızın israfına tahammül edemeyiz. Malum intihar vakası ne ilk ne de son olacaktır.

TARİKAT VE CEMAATLAR VAR OLMAYA DEVAM EDECEKLERDİR: Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz asıl mevzu, söz konusu intihar olayının özellikle menfur bir siyasi hesaplaşmaya konu edilerek, muhafazakâr ve mütedeyyin insanlarımıza karşı husumetle perçinlenmiş intikam aracına dönüştürülmesidir. Bu doğru değildir, insani değildir, vicdani hiç değildir. Yüreğimizin sızladığı bir intihar olayı üzerinden fırsatçılık yaparak inancımızı tahrip etmeye kadar dillerini uzatanlar, bir defa samimiyet iflası yaşayan ilkesizlerdir. CHP’nin ve malum yoldaş medyasının sürekli gündemde tuttuğu Enes Kara intiharı, kolektif bir saldırı ve tahakküm vasıtası haline getirilmiştir. Kimin inanıp inanmadığı, kimin nereye gönül verip vermediği bizim ilgi ve merak sahamız içinde değildir. Herkesin, yasalar kapsamında ve maşeri vicdan sınırları içinde hür ve müstakil hareket etmeye, inanç hürriyetini sonuna kadar yaşamaya hakkı vardır. Tarikat ve cemaatler, devletle rekabete meyletmedikten, devleti ele geçirme hatasına düşmedikten sonra sosyolojik bir realite olarak hayatın olağan akışı içinde var olmaya devam edeceklerdir. Bizim derdimiz ve sorun ettiğimiz konu tarikat ve cemaatlerden ziyade yüce dinimize yönelik suçlamalardaki sinsiliktir. Biz, hiç kimsenin avukatı değiliz. Ama mesele dinimiz olunca gözümüzü daldan budaktan, sözümüzü de ondan bundan asla esirgemeyiz. İster özel yurt olsun, isterse de devlet yurdu olsun, bu tip üzücü intihar hadiselerine geçmişte defalarca şahit olunmuştur. Elbette hiçbir öğrencimizin aç ve açıkta kalmasına göz yumamayız. Devletin en temel görevlerinden birisi de öğrenci yurtları inşa ederek evlatlarımızın barınma ihtiyaçlarını köklü çözümlerle buluşturmaktır. Kaldı ki son yıllarda bu alandaki sevindirici ve ümit verici gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Yine de marjinal kesimlerin, öğrenci kisvesine bürünmüş bölücü ve yıkıcı odakların yurt sorunu üzerinden istismar kampanyası yürüttükleri bilinen bir gerçektir. Merhum Enes Kara’nın böyle bir sorununun olmadığı, devlet yurdunda kalmak için herhangi bir müracaatının da bulunmadığı yapılan açıklamalarla sabittir. Geride kalan bir hafta boyunca asıl nedeni karanlıkta kalan bir intihar olayı üzerinden inançlarımıza saldıranlar, sanki ilk kez bir intihar yaşanmış gibi manevi değerlerimizi karalama yarışına girenler art niyetlidir; marazi maksatlarıyla yakalarını ele vermişlerdir. Hiçbir intihar tasvip edilemez, hoş görülemez. Allah’ın verdiği canı, Allah’tan başka hiç kimse alamaz. İntihar karmaşık ruhi ve psikolojik bir iflasın sonucudur. Biz, sonuçlar hakkında değil de sebepler üzerinden konuşulmasını daha makul buluyoruz. Bu konu ise evvelemirde ilim insanlarımızın üzerinde düşünmeleri gerek bir meseledir. Gerçeklerin örtbas edildiği, algıların ön plana geçtiği bugünkü insanlık döneminde karşı karşıya olduğumuz olayları doğru bir duruşla, tutarlı bir mantık örgüsüyle tefrik etmek durumundayız.

SERÇEYSEN SERÇELİĞİNİ BİL: Bildiğiniz üzere temiz bir imanın, parlak bir düşüncenin önündeki en büyük engel cehaletin güçlü ve aktif olmasıdır. Mesela yazdığı ucube bir şarkının sözleri arasında Hz. Adem ile Hz. Havva’ya ‘cahil’ diyen sorumsuz ve şuursuz bir sanatçının alamet olarak bindiği sefalet ve rezalet hali, dünyevi kıyameti olan cehalet çukurunun açık seçik bir numunesidir. Bu sanatçıya diyorum ki serçeysen serçeliğini bil, sakın kuzgunluğa heves etme. Bu tiplerin kafaları arızalı, kalpleri taşlı ve dikenlidir. Aklın, ahlakın, bilimin ve inancımızın öncüleri olarak gördüğümüz birçok milli ve manevi şahsiyet, cehaletin linçine uğramıştır. Bununla birlikte yüce dinimiz pek çok bühtana, pek çok yalan ve saptırmaya maruz kalmıştır. Enes Kara’nın intiharını cahilce, bağlamından kasten kopararak belirli hedefler kapsamında sorgulayan, yargılayan, ardında da toptancı yaklaşımla inanan insanlarımızı linç etmeye kalkanlar, birlik, dirlik, kardeşlik ve dayanışma ruhumuzu hazmedemeyen uşaklaşmış mihraklardır. Merhum Nurettin Topçu Hoca’mız diyordu ki ‘Müslüman Türk’ün mektebi, maarif, metafizik ve ahlak prensiplerini Kuran’dan alarak Anadolu insanının ruh yapısına serpen ve orada besleyen, insanlığın üç bin yıllık kültür ağacının aramızdaki yemişlerini toplayacak evrensel bir ruh ve ahlak cihazı olacak’. Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp’e göre İslam, görkemli ve üstün bir medeniyet inşa etmek kudretine sahiptir. Geçmişte bunun örnekleri görüldüğü gibi bunun tekrarı da mukadderdir. Ancak bunun için İslam’ı ana kaynaklarından doğru bir şekilde bulup çıkaracak içtihat kurumları gerekmektedir. Ziya Gökalp, Müslümanların geri kalmasının nedenlerini medreselerde verilen eğitime bağlamıştı. Dün medreseler vardı, günümüz şartlarında ise bahse konu eğitim merkezleri ilahiyat fakülteleridir. Gökalp’e göre, aileden başlayarak aşama aşama genişleyen, etap etap güçlenen milli ve manevi terbiyenin genel amacı fertleri sosyal hayata hazırlamaktı. Büyük mütefekkirlerimiz, din eğitiminin hayattan kopuk, tek düze ve kuru bir anlatımla yapılmasının sonuç vermeyeceği hususunda neredeyse ittifak halindeydiler. Bugünkü şartlarda, her fırsatı ganimete çevirme gayesi taşıyan sözde aydınların, sorumsuz siyasetçilerin, satılmış kalemlerin, bazı din bezirganlarının maneviyatımıza kurdukları tuzaklar, attıkları iftiralar, yaptıkları kötülükler ne yarına ne de yanlarına bırakılmayacaktır.

MANEVİ DOLANDIRICILIĞIN YENİ BİR TÜRÜDÜR: CHP’nin maneviyat kundakçılığından mütevellit kabarık sicilini temizlemeye hiç kimsenin nefesi de yetmeyecektir. Bir CHP’linin çıkıp, Kemal Kılıçdaroğlu için ‘Bizim genel başkanımız peygamber soyundan gelir ama kimseye anlatmaz, bununla çıkmaz kamuoyuna’ sözleri manevi dolandırıcılığın, siyasi kalpazanlığın yeni bir türüdür. Bu sözler siyasi cehalet olmasının yanında sakat bir kifayetsizlik, skandal bir küstahlıktır. Şayet Kılıçdaroğlu efendimizin soyundan geliyorsa onun ahlakıyla ahlaklanması, imrenilecek hayatını örnek alması, ihlasıyla bezenmesi, imanıyla bütünleşmesi beklenen ve olması gereken bir insanlık halidir. Ancak böylesi bir mütekâmil ve hayranlık uyandıracak manevi yüksekliğin kırıntısı dahi kendisinde yoktur. Bilindiği gibi, çelişkide bocalayanlar yanlışı savunacak her gerekçeyi bulma hususunda marifetlidirler. Siyasi ikbal ve ihtiraslarının ambargosu altında ezilip büzülen, Türkiye karşıtlarının uydusu haline gelen, milli ve manevi değerlerimizin tahribine hizmet eden siyasi bir anlayışın Efendimizin soyundan geldiğini iddia etmek münafıkça bir uydurmadır. Ve A’dan Z’ye sahtekârlıktır.

YİNE YAŞ TAHTAYA BASMIŞTIR: Kılıçdaroğlu, geçen hafta ziyaret ettiği Zonguldak’ta sosyal kimlikler üzerinden konuştuklarını söylemişti. Aslında kimlik siyasetinin dibini boylayan bu şahıs, dini kimlikler üzerinden de siyaset yapmadıklarını açıklamıştı. Kısacası yine yaş tahtaya basmış, yine çuvallamış, patent haklarına sahip olduğu yalan makinesini bir kez daha çalıştırmıştı. Ayrıca Zonguldak’ta mevcut kömür rezervini anlatmak isterken milyar ton diyeceğine milyon ton, Uzun Mehmet yerine Uzun Hasan demiş, dili damağına dolaşmış, komik durumlara düşmekten kurtulamamıştı. Çünkü kalbi başka, dili başka, fikri başka, zikri başkadır. Üzüldüğümüz husus, böyle bir zihniyetin, gerçekleşmeyecek bir rüya olsa da Türkiye’yi yönetme amacı taşımasıdır.

CHP ZİHNİYETİ TERÖRİST DEMİRTAŞ’IN YANINDA, SOROSÇU KAVALA’NIN İZİNDEDİR: CHP zihniyeti, terörist Demirtaş’ın yanında, Sorosçu Osman Kavala’nın izindedir. Dün bu Sorosçu’nun duruşmasına CHP’li milletvekillerinin yanı sıra bazı dış misyon temsilcilerinin de katılması tam bir garabet ve suçüstü halidir. Anlayamadığımız nokta, CHP’lilerle birlikte yabancı ülke diplomatlarının mahkemede ne aradıklarıdır. Türk yargısı bağımsız ve tarafsızdır. Hiçbir ülke Türk adaletine yön veremeyecek, istikamet çizemeyecek, etki edemeyecektir. Aksi davranış, hukuk ve egemenlik haklarımıza saygısızlıktır, saldırganlıktır. Osman Kavala Türkiye’yi sevmemesine rağmen özellikle bu CHP’li yöneticilerin Kavala ilgisi neye yorulmalı, nasıl yorumlanmalıdır? Yoksa Kemal Kılıçdaroğlu’nun kafasında Cumhurbaşkanları adayları arasında Sorosçu Osman Kavala da mı bulunmaktadır? Ne oldu, Kavala’nın tutukluluğu devam edince karalar mı bağladınız? Mateme mi gömüldünüz? Besmele duymuş şeytana mı döndünüz? Geçen haftaki grup konuşmasının bir yerinde, ‘Bu, Bahçeli’ye kapak olsun’ diyen Kılıçdaroğlu’na önemle ve öncelikle hatırlatırım ki biz şişe veya tencere değiliz ki kapak bizi bulsun, kapak bizimle buluşsun. Sen kendine bak, aynanın karşısına geçip aldığın ve başına geçirdiğin gazoz kapaklarını teker teker saymalısın. Sana yakışan ve yakışacak olan da aynısıyla bu olacaktır. Sayın Kılıçdaroğlu, sokak lambası gibi olma ki kime yandığın, kime ışık saldığın belli olsun. Doğrusunu isterseniz, bu yılki piyangonun Kılıçdaroğlu’na çıkmadığına, talih kuşunun başına konmadığına çok şaşırdım; halbuki bütün numaralar ondaydı, bütün oyunlar onunlaydı. Biz bunu biliyoruz, millet de biliyor, gerekli demokratik faturayı kesmek için de uygun zamanı bekliyor.

SEROK BİLDİĞİMİZ SEROKTUR: CHP Genel Başkanı, ‘Üç aya kadar birinci parti olabiliriz’ kehanetinde bulunmuş. Bu görüşü neye dayanarak, hangi siyasi ve sosyolojik gelişmeleri yorumlayarak, nasıl bir fal açarak telaffuz ettiği meçhuldür, muammadır. Zillet ittifakı dağınıktır, uyumsuzdur, tenakuzdadır, çürük ipte cambazlığa özenmektedir. Bu ittifakın henüz cumhurbaşkanı adayı bile yoktur. Siyasi ve ekonomik hedeflerinden bahseden, dahası kendi aralarında bilen ve paylaşmaya cesaret edecek tek bir kişi yoktur. Serok Ahmet belirsizlikten istifade ederek aklınca inisiyatif üstlenmiş, yaklaşık 10 gündür CHP’sinden İP’ine kadar ev toplantılarından akşam yemekli buluşmalara kadar ziyaretleri sıklaştırmış, deyim yerindeyse mekik dokumuştur. Serok, bildiğimiz seroktur, hep aynı hikâye, hep aynı hezeyandır. Anlaşıldığı kadarıyla serok, ittifakta kendisine yer açabilmek, kendini kabullendirebilmek amacıyla yeni bir ittifak tasarımı için devreye girmiş, kolları sıvamıştır. Zillet ittifakının yakıtı bitmiş, şanzımanı dağılmış, arabası yolda kalmıştır. Serokun önerdiği yeni ittifak modeli ise denize düşene yılana sarılmasını tavsiye eden bir kurnazlıktan, rant ve ikbal hesabından başka bir şey değildir. Zillet ittifakı millete güven vermekten çok uzaktır. Ne söylediği, neyi savunduğu, politikalarının maksat ve muhtevası belirgin değildir.

CHP, İP VE DİĞER YEDEK LASTİKLER ZİLLETTEDİR: HDP’nin masa altında, diğer altı partinin masa etrafında konuşlanmasıyla hazırlandığı anlaşılan güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasından henüz hiç kimsenin bilgisi de yoktur. İktidar ve sistem değişikliğini arkaya arkaya seçim ve referandum sarmalıyla temin etme vaadinden başka somut ve ikna edici hiçbir şey ortada görülmemektedir. Zillet ittifakı, Türkiye’nin önündeki 10 yılını gasp etmeyi, milletimizin umutlarını ve hayallerini kırmayı, bunun yanında tarihin akış istikametini tersine çevirmeyi siyaset zannedecek kadar gerçeklerle bağ ve bağlantısını koparmıştır. Bütün bu gelişmelerin ışığında diyebiliriz ki güçlendirilmiş parlamenter sistem hazırlığının nasıl ve ne zaman açıklanacağı, bunun içinde kimlerin yer alacağı, sunumunun nasıl yapılacağı, muhatap parti başkanlarının oturma düzenin nasıl sağlanacağı baştan ayağa tartışmalı ve sancılı bir sorun demeti halinde karşımızdadır. Hakikaten CHP, İP ve diğer yedek lastikler zillettedir, ziyandadır, hüsranın pençesindedir. CHP Genel Başkanı’nın kendilerini tarif etmek için söylediği ‘Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz’ beyanı, aleni bir itirafname olduğu kadar aşırı kirlenmenin de tasdik ve teyididir. Cumhur İttifakı, özü itibariyle bir ahlak ve adanmışlık ittifakıdır… Bu ittifak, terör ve bölücülükle ortaktır. Bu ittifak, Türk ve Türkiye düşmanlarıyla al takke ver külah içindedir. Bir HDP’li bölücü, hikayemizin bittiğini söylemiş. Bizim hikâyemiz değil, milli hissiyatla karılmış hakikatimiz vardır, yazan ve yükseğe çıkaran da büyük Türk milletidir. Türk milleti, caniye ve cellada ruhsat vermeyecek kadar asildir, azizdir, neciptir.”

Güncelleme Tarihi: 18 Ocak 2022, 15:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER