Meral Akşener: Mutlaka başaracağız

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM’de, partisinin grup toplantısında konuştu.

Meral Akşener: Mutlaka başaracağız

Akşener şunları söyledi:

“BAY KRİZ’İN YETKİN KADROLARI, GÖRDÜKLERİ HER MAKAMIN, BULDUKLARI HER MAAŞIN ÜZERİNE, ÇEKİRGE SÜRÜSÜ GİBİ ÇÖKÜVERİYOR: Ak Parti iktidarının ve Nebati Bakan’ın; ışıltılı gözler ve iş bilmezliğin getirdiği bir garip özgüvenle, ‘Şubat’tan daha iyi olacak’ dedikleri, mart ayını geride bırakıyoruz. Ama maalesef, zamları, geçim darlığını, işsizliği, siftahsız kapanan dükkanları, toprağına küsen çiftçilerimizin dertlerini, bir türlü geride bırakamıyoruz. Maaşlar erimeye, paramız değer kaybetmeye aynen devam ediyor. Tüm bunlar olurken, Bay Kriz ise; 2007, 2011, 2015, hatta 2019 seçimlerindeki vaatlerini, yeniden vadedip, açılışı yıllar önce yapılmış tesisleri yeniden açarak, kendini sözde icraat gösterileriyle oyalıyor. Emeklilerimizin, memurlarımızın, esnafımızın çilesi; ‘Bay Kriz’in gündemine bir türlü gelemiyor. Gençlerimiz, başka ülkelerin hayalini kurarken; doktorlarımız, başka ülkelerde gelecek ararken; tencere kaynatamayan anneler, çile çekerken; evladına harçlık veremeyen babalar, imkânsız ay sonu hesaplarına, mahkûm edilmişken; Ak Parti’nin liyakatsiz kadroları, üç maaş, 5 maaş, 10 maaş alıp, saraydaki sefalarını, alıştıkları lüks hayatı, aynen sürdürüyor. Memleketin gençleri, KPSS’den yüksek puanlar alıp, dayısı olmadığı için, mülakatta elenirken; ‘Bay Kriz’in yetkin kadroları, gördükleri her makamın, buldukları her maaşın üzerine, çekirge sürüsü gibi çöküveriyor.

YAPTIKLARI ADALETSİZLİĞİ, HAKSIZLIĞI, EN İYİ ONLAR BİLİYOR: Dikkatinizi çekiyor mu; bu haksızlığa, bu adaletsizliğe, bu doymazlığa, çok uzun zamandır İYİ Parti olarak işaret ediyoruz. Ama nedense bu konuda, bu arkadaşların ağızlarını, bıçak açmıyor. Bize, hemen her konuda, yalan yanlış laf yetiştirmeye çalışıyorlar, ama bu konuya gelince, nedense tek bir iktidar mensubu, çıkıp da ‘Nerede o 5 maaş alanlar, 10 maaş alanlar? Gösterin bakalım’ diyemiyor. Çünkü yaptıkları adaletsizliği, haksızlığı, en iyi onlar biliyor.

‘AKSIRINCAYA, TIKSIRINCAYA, ÇATLAYINCAYA KADAR’ YİYORLAR: Size bir soru: Sizce bir Bakan Yardımcısı, neden üç ayrı yerden maaş alır? Memleketin gençleri, işsiz ve çaresizken; bir bakan yardımcısı, hangi vicdanla, ayda 314 bin lira maaşı cebe indirir? Bu iktidarın tek bir atanmışı, nasıl olur da 75 asgari ücretlinin maaşını tek başına alabilir? Milyonlarca vatandaşımız, yoklukla, yoksullukla mücadele ederken; işi, sözüm ona, milletine hizmet etmek olan bir insan, nasıl olur da Bakanlıktan maaş, Bankadan, yönetim kurulu üyeliği maaşı ve yine aynı bankadan, bir de huzur hakkı alıp, bir de utanmadan, milletin cebinden çıkan o paraları, çatır çatır yiyebilir? Böyle bir vicdansızlık olabilir mi? Maalesef oluyor. Maalesef yiyorlar. Yarın yokmuş gibi, o sandık hiç gelmeyecekmiş gibi yiyorlar. ‘Aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar’ yiyorlar. Gördükleri her makama çöküyor, buldukları her maaşı cebe indiriyor, milletimizin sıkıntılarını da kendilerine zerre kadar dert edinmiyorlar.

‘BAY KRİZ’ SON OLARAK, YAŞAM KOÇLUĞUNA SOYUNDU, DİYETİSYENLER PANİKTE: Saray bürokratları, ballı maaşlarla, günlerini gün ederken; sıra millete gelince, ‘kemerinizi sıkın’ diyorlar. Hatta ‘Bay Kriz’, bir de utanmadan çıkıp, vatandaşa sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor. Yani inanılmaz, inanılmaz. İzlediniz muhtemelen, meşhur manda yoğurdunu. Geçen hafta demiştim, ‘pasta yiyin diyecekler’ diye. Dedi. Biliyorsunuz, ‘herşeyoloji’ profesörü Sayın Erdoğan, her şeyden ‘bir kibrit kutusu’ kadar anlar, bu kadar. Ama kendini her şeyin uzmanı görür, bütün problem de burada zaten. Bir kibrit kutuluk müktesebatıyla, gün gelir, ekonomi literatürüne katkı sağlar; hiç yani oralarda buralarda bedavadan oturuyorsunuz işte, ekonomistler. Sayın Paçacı uzun yıllar neler yaptınız, ama işte kibrit kutusundan fazla bilince böyle oluyor. Gün gelir, doktorlara hekimlik öğretir; ama ben Aylin Cesur’u tanıyorsam çarpar. Nitekim, bu arkadaşımız, yani Bay Kriz son olarak, yaşam koçluğuna soyundu. Memlekette ne kadar diyetisyen varsa, an itibariyle panikte. Neymiş; geceleri, manda yoğurdunu; kestane balı, Medine hurması ve yulafla karıştırıp öyle yiyecekmişiz. Hem de yatmadan önce. Bütün diyet kuralları alt üst. Niye? Çünkü şifaymış. Manda yoğurdunun kilosu, 70 lira. 750 gramlık Medine hurması 205 lira. Kestane balı 250 lira. Yulaf ezmesinin yarım kilosu 15 lira. Neymiş? Şifaymış. Peki bu şifa, bir asgari ücretlinin hanesine nasıl girecek? Orası belli değil.

MİLLETE ŞİFA FORMÜLLERİ ANLATMAYI BIRAK, MİLLETİ NASIL DOYURACAKSIN SEN ASIL ONU ANLAT: Sayın Erdoğan; biliyorum, senin fesli meczuptan öğrendiğin, son derece sınırlı tarih birikiminde, bulunmaz ama… Bilge Kağan der ki ‘Türk Budunu! Ben işimi doğru yaptım. Az budunu çoğalttım, açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul budunu bay kıldım.’ Türk’ün devlet anlayışında, devletin başının asıl işi, vatandaşını refah içinde yaşatmaktır Bay Kriz. Hadi bizim uyarılarımızı dikkate almıyorsun, anladık. Bari tarihimize kulak ver, mübarek. Senin işin, milletimize gece yatmadan önce yemek için, tavsiyelerde bulunmak değil; milletimizin istediğini yiyip, yatağa da karnı tok girmesini sağlamaktır. Millete şifa formülleri anlatmayı bırak, milleti nasıl doyuracaksın sen asıl onu anlat. Ayıptır, günahtır.

BUGÜNKÜ MİDELER KAVİ, BUGÜNKÜ ÇORBALAR SICAK, ATIŞTIRIN, TIKIŞTIRIN, KAPIŞ KAPIŞ, ÇANAK ÇANAK: Memleketimizin içinde bulunduğu kriz ortamına ve milletçe karşı karşıya bırakıldığımız onca sıkıntıya rağmen; geleneksel ‘AK Parti İsraf Festivali’, tüm şaşasıyla sürüyor. Milletin kesesinden, sınırsız bütçeleri, bol maaşları, rahat rahat harcamaya devam ediyorlar. Çünkü hala, ‘ceketimi assam seçilirim’ havasındalar. Hala, iktidarlarını sonsuz sanıyorlar. Hala, ülkeyi şahsi şirketleri ve bu büyük milleti de marabaları görüyorlar. Giderayak sergiledikleri, bu utanmazlık, bu genişlik, bu rahatlık, işte bundan… Tevfik Fikret, dizelerinde ne güzel söylemiş: ‘Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak! Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak, atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak.’ Tam onlar gibi işte. Varsın onlar, giderayak, kapış kapış, çanak çanak yemeye devam etsinler. Varsın onlar, yarın yokmuşçasına, çalıp oynamaya devam etsinler. İktidar sarhoşluğunun biteceği, gerçeklerle yüzleşecekleri, o kutlu vakit yaklaşıyor. Bu devletin de bu ülkenin de gerçek sahibinin millet olduğunu anlayacakları, sandıkta milletimizin elinden yiyecekleri, okkalı tokatla sarsılacakları, o kutlu güne çok az kaldı. Bu haram düzeninin bitmesine, zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye’ye uyanmamıza, çok az kaldı. Hiç merak etmeyin, İYİ Parti iktidarına çok az kaldı!

‘BİZİM BELEDİYENİN MANDA YOĞURDUYLA’ DEĞİL, ‘BİZİM MİLLETİMİZİN DERTLERİ’ İLE MEŞGUL OLURSUNUZ: Siyasi partilerin bir iddiası olur. Ya, daha donanımlı bir kadro ile göreve talip olursunuz.  Bakınız, şekil 1-A. Ya, daha iyi bir sistem önerisi ile göreve talip olursunuz. Bakınız, şekil 1-B. Ya da haklarını alamayan işçiye, memura, emeklilere ve gençlere, daha iyi şartlar sunmak için göreve talip olursunuz. Hep birlikte bu salonun çatısı altındaki herkes bakınız şekil 1-C. Yani koltuğa değil, göreve talip olursunuz. Kişisel çıkarlarınız için değil, milletinin çıkarları için göreve talip olursunuz. Millet teveccüh gösterip de o göreve geldiğinizde de parti ceketini çıkartır, devlet insanı ceketini giyersiniz. Milletinin tamamına hizmet etmek için, çalışmaya başlarsınız. ‘Bizim belediyenin manda yoğurduyla’ değil, ‘bizim milletimizin dertleri’ ile meşgul olursunuz. İşte bu kadar basit. İşte şekil 1-Ç.

EĞER BUGÜN TÜRKİYE’DE, YARGI BAĞIMSIZ OLSAYDI; BU KADAR YOLSUZLUK YAPILABİLİR MİYDİ: Buradan, Bay Kriz ve arkadaşlarının başımıza bela ettiği, bu ucube sistemi, inatla savunanlara, sormak istiyorum: Eğer bugün Türkiye’de, yargı bağımsız olsaydı; bu kadar yolsuzluk yapılabilir miydi? Bir bakan, kendi şirketine dezenfektan ihalesi verip, sonra da hiçbir şey olmamış gibi, ortalıkta dolaşabilir miydi? Bir savcı çıkıp, soruşturma açabilseydi; bu ülkenin bakanları, sade bir vatandaş gibi, hesap vermek zorunda olsaydı; Türkiye’de yolsuzluk, bir kanser gibi yayılabilir miydi? Eğer ülkemizde, yargı bağımsız olsaydı; çiftçilerimiz kredi alamazken, devletin bankası, eşe dosta, televizyon kanalı satın alsın diye, yüzlerce milyon dolarlık, karşılıksız kredi verebilir miydi? Türk Telekom, bir yabancı şirkete satılıp, bu aziz milletin milyarlarca doları, yurt dışına transfer edilebilir miydi? Bu işin sorumluları, hesap vermeden, ortalıkta sırıta sırıta gezebilir miydi? Eğer memlekette, ihaleler denetime tabi olsaydı; 1 buçuk milyar dolarlık köprü, 13 milyar dolarlık gelir garantisi ile, ihale edilebilir miydi? Eğer maliye bağımsız olsaydı; dara düşmüş milyonlarca insanımıza, haciz koyan maliye, yandaşların, milyarlarca liralık vergi borcunu, tek kalemde silebilir miydi? Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, yüz yıllık kurumları, güçlü ve ayakta olsaydı; devletin bakanı çıkıp, pişkin pişkin, ‘bürokrasiyi alaşağı ederiz’ diyebilir miydi? Diyemezdi. Devletimizin kurumsallığı ayakta olsaydı, bunların hiçbiri yaşanmazdı. Ülkenin kurumlarına sızmış ahlaksızlar, ülkenin kaynaklarını böyle sömüremezdi. Kuvvetler ayrılığı dememizin, hukuk devleti dememizin sebebi, işte budur.

AK PARTİ’NİN EN BÜYÜK GÜNAHI, AHLAKSIZLIĞI, HIRSIZLIĞI, YÜZSÜZLÜĞÜ SIRADANLAŞTIRMASIDIR: Bizim hedefimiz; ahlaksızlığı ödüllendiren, bu ucube sisteme son verip, yerine, ahlaklı olmayı mecbur kılan, Türkiye’ye yakışır bir sistemi getirmektir. Bu kadar basit. Devletler, ahlaksızlıkla yıkılır. İşte tam da bu nedenle, Ak Parti’nin en büyük günahı, ahlaksızlığı, hırsızlığı, yüzsüzlüğü sıradanlaştırmasıdır. Bizim derdimiz, yok edilen o ahlakı geri kazanmaktır. Ahlaksızların ceplerini doldurduğu, rüşvetçilerin caka sattığı, yüzsüzlerin de sırıtarak dolaştığı, bu ucube sistemi, ülkemizden söküp atmaktır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in hedefi budur. İşte o nedenle biz; kurumsal ve fikri farklılıklarımıza rağmen, 6 siyasi parti olarak, bu yolda, çok önemli bir adım attık.

ŞİMDİYE KADAR YÜRÜTTÜKLERİ, ‘CAMBAZA BAK’ OYUNU BOZULDU: Biliyorsunuz, ilkini 12 Şubat’ta gerçekleştirdiğimiz toplantının sonrasında, 28 Şubat günü, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimizi, ana hatlarıyla, milletimizin takdirine sunmuştuk. Geçtiğimiz hafta sonu da yeniden bir araya gelerek, hem parlamenter sisteme geçiş sürecinin, detaylarını konuştuk, hem de ülkemizde yaşanan, güncel sorunları istişare ettik. Yalnız görüyoruz ki; bu tablo, Cumhur İttifakı bileşenlerinin canını çok sıkıyor. Elbette anlayışla karşılaşıyorum. Çünkü, şimdiye kadar yürüttükleri, ‘cambaza bak’ oyunu bozuldu. Çünkü şimdiye kadar yürüttükleri, kutuplaştırma siyaseti dağıldı. Çünkü rahatları bozuldu. O rahatlar daha çok bozulacak. Çok yayılmışlardı koltuklara, çok. Yalnız kendilerini şimdiden uyarmak istiyorum: Bu daha başlangıç. O rahatlar daha çok bozulacak, çok yayılmışlardı koltuklara çok. Sarayda yan gelip yatanlara da sarayın gölgesinde keyif çatanlara da Bay Kriz’i arkasına alıp, ‘rantastik’ hayatlar yaşayanlara da bundan sonra rahat yüzü yok. Ona göre ha.

ADAYIMIZ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN, 13’ÜNCÜ CUMHURBAŞKANI’DIR: Nitekim; bu rahatsızlıktan mütevellit olsa gerek, siyasi bir dumur hali, Cumhur ittifakını esir almış durumda. Biz ne zaman buluşsak, iktidar cephesinden birileri hoplayıveriyor. Biz asıl mesele sistemdir dedikçe, onlar ısrarla aynı soruyu soruyor; ‘adayınız kim’ diyorlar. Defalarca söyledim, adayımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin, 13’üncü Cumhurbaşkanı’dır. Bu kadar net. Ama onlar ısrarla isim konuşuyorlar. Aday belli olmadan yapılan toplantıların, anlamsız olduğunu söylüyor bu arkadaşlar. Oysa bizim itirazımız, tam da buna zaten. Sorun, bu kafa yapısının ta kendisi. Biz, yeni bir ‘tek adam’ belirlemek için bir araya gelmedik, gelmiyoruz. Biz, Türkiye’yi, bu ucube sistemden kurtarmak için bir araya geldik. Bu ucube sistem yerine, kuvvetler ayrılığına dayalı bir hukuk sistemini, nasıl hayata geçireceğimizin, yol ve yöntemlerini konuşuyoruz. Çünkü Türkiye’nin, şahıslara değil, kuvvetler ayrılığına dayalı bir hukuk sistemine ihtiyacı var. Türk Milleti’nin, kurtarıcıya ihtiyacı yok. Türk Milleti’nin, acilen, bu ucube sistemden kurtulmaya ihtiyacı var. Anlamadıkları, anlamak istemedikleri gerçek, işte budur. Adalet, demokrasi, kalkınma, zenginleşme, en başta bir sistem sorunudur.

BAŞARILARINI, KUVVETLER AYRILIĞINA BORÇLULAR: Türkiye, bu ucube sistemle, daha fazla yönetilemez. Buna 4 yıldır, ziyadesiyle şahit olduk, olmaya da devam ediyoruz. Gelişmiş ülkelere bakın. Bu ülkelerde, kişi başına düşen milli gelir, Türkiye’nin 5 katı, 10 katı. Bu ülkelerde hukuk var. Adalet var. Demokrasi var. Zenginlik var. Dünyanın en iyi eğitim kurumları, bu ülkelerde. Peki, bu ülkeler, başarılarını, bir kişiye mi borçlular? Bu başarılarını, bir kişinin vizyonu ile mi sağladılar? Ya da bu günlere, süper yetkili başkanlar sayesinde mi geldiler? Hayır. Bu ülkeler, başarılarını, kim başa gelirse gelsin işleyen, sistemlerine borçlular. Başarılarını, kuvvetler ayrılığına borçlular. Başarılarını, ortak akılla iş yapan kurumlarına borçlular. Bizim de Türkiye için istediğimiz model işte budur. Kim başa gelirse gelsin, işleyen bir sistem kurmaktır.

İSTEDİKLERİ KADAR HOPLASINLAR. İSTEDİKLERİ KADAR TEPİNSİNLER. BİZİM İÇİN HAVA HOŞ: Bu tartışma; ‘kim aday olacak’ tartışmasından çok daha önemli, çok daha ileri görüşlü bir tartışmadır. Biz, 6 parti olarak, Türkiye’nin işte bu hayati ihtiyacını görüyoruz. O nedenle de ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ diyoruz. Onlar masanın şekliyle, altıyla, üstüyle, örtüsüyle, bacaklarıyla uğraşıyor; biz, Türkiye’nin geleceğini, milletimizin ihtiyaçlarını konuşuyoruz. İstedikleri kadar hoplasınlar. İstedikleri kadar tepinsinler. Bizim için hava hoş. Biz İYİ Parti olarak; devletimizin kuruluş kodlarını hatırlatmaya devam edeceğiz. Kaybolan devlet kurumsallığımızı inşa etmek için, durmadan çalışmaya devam edeceğiz. Ortak aklı ve ortak faydayı esas alarak, makulde buluşarak, milletimizin ve memleketimizin sıkıntılarını, konuşmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle buradan, başta, ev sahipliği yapan Sayın Ali Babacan olmak üzere, toplantıya katılan Sayın Genel Başkanlara, huzurunuzda, bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Allah bizleri milletimize karşı utandırmasın.

YÜREĞİNİZ YETİYORSA, BİR SONRAKİ YAYINI; BANTTAN DEĞİL, BİR ZAHMET, CANLI OLARAK İZLEMEK İSTİYORUZ: Biliyorsunuz, arkadaşlarımla birlikte; memleketimizi 26 aydır, il il, ilçe ilçe geziyoruz. Her ziyaretimizden sonra da Yüce Meclisimizin kürsüsünden, vatandaşlarımızın sesini duyuruyor, dertlerine dair çözümlerimizi sunuyoruz. Aynı zamanda, bu vesileyle, her hafta iktidarı; lüks salonlarından dışarı çıkmaya, sokaklardan yükselen sesi dinlemeye ve vatandaşlarımızın gerçekleriyle yüzleşmeye çağırıyoruz. Anlaşılan bu çağrılarımız; birilerinin sinirine dokunmuş, uykularını kaçırmış olacak ki; geçtiğimiz hafta, Tokat’ta, bir çiftçi buluşması düzenlendi. Her ne kadar, buluşmanın içeriği; bir tarafta, ‘Maşallahlar’, diğer tarafta da ‘arz ederimlerle’ bezeli olsa da insanlık için küçük, ama Sayın Erdoğan için, Allah var, son derece büyük olan bu adımı, en derin hislerle tebrik ediyorum. Madem bizi dinlemeye başladınız; o zaman, bir sonraki buluşmanızı da bakanlarınızla görüşme şerefine nail olamayan, sarayınızda ağırlanmayan, Vali Bey’in de tanıdığı olmayan, yani, sesini duyuramayan çiftçilerimizle yapmanızı bekliyoruz. Ayrıca yüreğiniz yetiyorsa, bir sonraki yayını; banttan değil, bir zahmet, canlı olarak izlemek istiyoruz.

KÖYLÜ, MİLLETİN EFENDİSİYDİ.  KÖYLÜ, SARAYIN KÖLESİ OLDU: Biz de geçtiğimiz hafta, Kayseri’deydik. ‘Ekemiyoruz, biçemiyoruz, çocuklarımızı geçindiremiyoruz. Nerede bu devlet’ diye soran çiftçilerimizin, çaresizlikten, hayvanını satmak zorunda kalan besicilerimizin, ‘lambaları yakmaya tereddüt ediyoruz’ diye sitem eden esnaflarımızın, dertlerini dinledik. Tomarza’da, 10 senedir hayvancılık yapan bir kardeşim diyor ki; ‘40’a yakın malım vardı, büyükbaş hayvan demek. Şu an elimde, 15 tane kaldı. Onları da bugün yarın satacağım, bitireceğim. Çünkü bir torba yem, 350 lira. Gücümüz yetmiyor. Mazot desen, o da 20 liradan aşağı düşmüyor. Hayvancılık bitecek, köylü bitecek. Bu millet ne yapacak? Şehirdeki insan ne yapacak? Aç kalacak. Köylü, milletin efendisiydi.  Köylü, sarayın kölesi oldu.’ İşte aynen gencecik bir kardeşimin söyledikleri.

YARIN, İSTANBUL’DA, KALKINMA KONGRELERİMİZİN ÜÇÜNCÜSÜNÜ; ‘ÜRETEN TÜRKİYE’ TEMASIYLA GERÇEKLEŞTİRİYORUZ: Biz, İYİ Parti olarak, buradan, Meclisimizin kürsüsünden, iktidarı defalarca uyardık. ‘Çiftçinin kullandığı mazottan alınan ÖTV’yi, yıl sonuna kadar almayın’ dedik. Dinlemediler. Daha 1 ay önce; ‘hemen çiftçiye koşulsuz gübre desteği verin’ dedik.  Dinlemediler. ‘Tarımsal destekleri arttırın. 5’li çeteye bu sene ödeyeceğiniz paranın, bari yarısını verin’ dedik.  Dinlemediler. Varsın dinlemesinler, biz inatla gerçekleri söyleyeceğiz. Varsın kulaklarının üstüne yatsınlar, biz inatla çözümlerimizi anlatacağız. Nitekim, tam da bu nedenle; yarın, İstanbul’da, Kalkınma Kongrelerimizin üçüncüsünü; ‘Üreten Türkiye’ temasıyla gerçekleştiriyoruz.

AK PARTİ’YE DE KAPIMIZ SONUNA KADAR AÇIK, KENDİLERİNİ EN ÖN SIRADA MİSAFİR EDERİZ: Sanayi politikamızı, teknolojik dönüşümü sağlamak için, hangi adımları atacağımızı, beceri uyumsuzluğunu, nasıl kapatacağımızı, sanayicinin enerji sorununu, nasıl azaltacağımızı, ihracatımızı, nasıl çeşitlendirip büyüteceğimizi, doğrudan yabancı yatırımları, ülkemize nasıl çekeceğimizi anlatacağız.  Kongremize, iş dünyası ve akademiden de çok değerli panelistler ve hocalarımız katkı sunacak.  Milletimizin sorunlarının çözümüne dair, en ufak bir fikri bile olmadığı, artık çok net bir biçimde ortada olan, Ak Parti’ye de kapımız sonuna kadar açık, kendilerini en ön sırada misafir ederiz.

DEVLET, KURUMLARIYLA DEVLETTİR: Devlet, kurumlarıyla devlettir. Ve bir devletin kurumsal yapısını oluşturan, yegâne unsur da düzendir. Düzenin olmadığı bir devlet anlayışında, kamu, yani millet ne refaha ne huzura ne de mutluluğa kavuşamaz. İşte bu nedenle; kamu düzenini kurmak, korumak ve sürdürmek, bir devletin, vatandaşlarına dair, en büyük sorumluluğudur. Demokrasi ile işlenen, Anayasa ile güvence altına alınan ve kurumlar vasıtasıyla, uygulamaya konulan, tüm hak ve hürriyetlerimiz; ancak ve ancak, devletin kurduğu düzen içerisinde güvende olabilir. Nitekim, demokratik devletlerde güvenlik, aynı zamanda, insan haklarını korumak ve kamu düzenini sağlamak demektir. Çünkü özgürlükler ve insan hakları, sadece, güvenliği, huzuru ve kamu düzenini, sağlamış bir devlette uygulanabilir…Kamu yönetimimiz içindeki, en köklü kurumlardan biri, hiç şüphesiz, İçişleri Bakanlığıdır. Bu kurumun temel görevi, memleketimizin iç güvenliğini ve asayişini sağlamak, kamu düzenini, yani vatandaşımızın, hakkını, hukukunu korumaktır. Bu kutsal görev çerçevesinde, Emniyet Teşkilatı mensuplarımız, terörle mücadeleden, cinayetlere, uyuşturucu ile mücadeleden, suç örgütlerine kadar, birçok alanda, büyük fedakârlıklar yaparak, gecelerini gündüzlerine katarak çalışıyorlar. Allah onlardan razı olsun.

SAYIN ERDOĞAN’IN DİKKATİNE SUNUYORUM. ÇEVRENİZE, SAĞINIZA, SOLUNUZA, DİKKATLE BAKINIZ: Polis kardeşlerimiz, gösterdikleri bu fedakarlığın karşılığında, neyle karşılaşıyorlar? Her gün, daha da ağırlaşan çalışma koşullarıyla, siyasi baskılarla ve mobingle karşılaşıyorlar. Kendilerini sürekli ezmeye çalışan, kirli bir düzenle karşılaşıyorlar. Bunun sonucunda da istifalar ve her duyduğumuzda canımızı yakan, intihar vakaları, her geçen gün daha da artıyor. Burada kişisel olarak dinlediğim pek çok polis memurundan bizzat dinlediğim, özellikle AK Parti’nin nefes alan her canlısına verilen bir koruma polis memurlarının çektiği eziyeti size anlatamam. Psikolojik baskı mı dersiniz, çocuklarını baktırmak mı dersiniz, evlerinin işlerini yaptırmak mı dersiniz, uşak gibi kullanmaya kalkışmak mı dersiniz, bunlara karşı direnç gösterenlerin ortalıkta bırakıp ‘cebinde paran var mı’ demeden otomobilden yolun ortasında bırakılmasını mı dersiniz ve o insanların AK Partili bu kibirli insanlar tarafından, marabanın ötesinde köle gibi görüldüğünün ve döndükleri dairelerine bu ilgi kişi tarafından bu müthiş büyük tırnak içi kişi ve kişiler tarafından haklarında en küçücük olumsuz bir kelime bırakın cümle söylendiğinde hayatlarının en ağır psikolojik eziyetine katlanmak zorunda kaldıklarını mı dersiniz. Nefes alan her canlıya AK Parti içinde bir koruma verme şımarıklığına mı dersiniz. Ben böyle bir şey görmedim. Böyle bir vahim kibirlilik, böyle bir eline fırsat geçtiğinde kendi gücünün daha altında yer alan insanları nasıl bir ezme halini 28 yıldır aktif politika yapıyorum, hiçbir dönemde görmedim. Bunu milletin adamı olup milleti unutmuş Sayın Erdoğan’ın dikkatine sunuyorum. Çevrenize, sağınıza, solunuza, dikkatle bakınız.

KAPATILAN POLİS AKADEMİSİ’NDEN HÂLÂ BİR SES YOK: Peki, bu vahim durum karşısında, Bay Kriz ve ‘usta’ İçişleri Bakanı ne yapıyor? Hiçbir şey…Her konuda olduğu gibi, bu konuda da kulaklarının üzerine yatarak, hiçbir sorun yokmuş gibi davranarak, intihar eden evlatlarımızın, bir değeri yokmuş gibi, umursamaz tavırlar takınarak, kendi kurdukları kirli düzeni, sürdürmeye aynen devam ediyorlar. Bu doğrultuda, ilk olarak; Emniyet Teşkilatı’mızın birikimine saldırıyorlar. Biliyorsunuz, kapatılan Polis Akademisi’nden hâlâ bir ses yok… Bir rütbeli memur, 4 yılda yetişirken, bugün, 6 aylık hızlandırılmış programlarla, komiser yardımcısı rütbesi veriliyor. Böylece Emniyet Teşkilatı’nın geleceğini, yetersiz ve donanımsız kadrolara teslim ediyorlar. Aidiyet duygusu oluşmayan, mesleği benimsemeyen ve daha da acısı, mesleki yetkinliklerden yoksun kadrolarla, Emniyet Teşkilatı’nın, birikimini sömürüyorlar. Her yerde olduğu gibi, burada da liyakatin yerini, torpilin aldığı atamalarla, Teşkilat mensuplarımızın, haklarına, kul hakkına giriyorlar.

HER SEÇİMDE VERDİKLERİ, 3600 EK GÖSTERGE SÖZÜNDE, HÂLÂ BİR GELİŞME YOK: İkinci olarak; Emniyet Teşkilatı’mızın, emeğini sömürüyorlar. Sözde getirdikleri, 8/24 çalışma sistemiyle ilgili, hâlâ bir ilerleme yok… Aradan 2 yıl geçmesine rağmen, polislerimiz hâlâ, ‘12/24’ ve ‘çakma 12/36’ diye ifade edilen sistemlerle, görevlerini yapmaya, devam etmek zorundalar. Bu uygulamanın sonucunda da polislerimiz, 657 sayılı devlet memuru kanuna tabii olan, diğer memurlardan, ortalama 2040 saat, daha fazla çalışıyorlar. Üstüne üstlük, bu çalışma saatleri; Aile yaşam kalitesini ve iş tatminini düşürüp, tükenmişlik hissini ve psikolojik rahatsızlıkları da beraberinde getiriyor. Üçüncü olarak; Emniyet Teşkilatı’mızın, hakkına giriyorlar. Her seçimde verdikleri, 3600 ek gösterge sözünde, hâlâ bir gelişme yok… Yıllardır, büyük bir özveri ile çalışan, teşkilat mensuplarımız; emekli olduklarında, yarıya düşen maaşlarıyla, hayatlarını sürdüremedikleri için, özel sektörde, zor koşullar altında, güvenlik görevlisi olarak çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu durum ne vicdana ne hakka ne de adalete sığmaz. Son olarak da Emniyet Teşkilatımızın, zaten AK Parti iktidarında iyice azalan, huzuruna göz diktiler.

BU SÖZÜM ONA SİSTEM İLE, ARTIK BİR POLİS KARDEŞİMİZ; MESLEK HAYATI BOYUNCA 4 DEFA, ZORUNLU OLARAK TAYİN EDİLECEK: Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde, 17 Mart’ta, bu arkadaşlar; çıkarttıkları bir genelgeyle, yeni tayin sistemi getirdiler. Bu sisteme göre; mevcutta, doğu ve batı olarak, 2’ye ayrılan tayin bölgeleri; kendi içerisinde de 2’şer bölgeye ayrılarak, toplamda 4 bölgeye çıkarıldı.  Bu sözüm ona sistem ile, artık bir polis kardeşimiz; meslek hayatı boyunca 4 defa, zorunlu olarak tayin edilecek. Üsteli yeni yönetmelikte; atama sisteminin kanayan yarası olan, ipka’ya dair de adil ve objektif bir düzenlenme bulunmuyor.

TÜRKİYE’NİN MÜSTAKBEL BAŞBAKANI OLARAK, SÖZ VERİYORUM: BUNA ASLA İZİN VERMEYECEĞİZ: Birikimlerinize, haklarınıza, emeklerinize ve huzurunuza yönelen tehditlerin farkındayız. Sizler; vatanınıza ve milletinize karşı vazifenizi yapmak istiyorsunuz, farkındayız. Hak ettiğiniz koşullarda çalışmak istiyorsunuz, farkındayız. Fedakârlıklarınızın ve emeğinizin, karşılığını görmek istiyorsunuz, farkındayız. Ama Ak Parti iktidarı, sizleri ve teşkilatınızı, milletimiz onlara yani AK Parti’ye yani bu iktidara karşı ses çıkarttığında, karşısına dikebilecekleri, bir sopa konumuna indirgemek istiyor. Sizleri kendi iktidarlarının önüne, bir kalkan yapmak istiyor.  Üstelik en doğal haklarınızı da sizlere bir lütufmuş gibi sunuyor. Ben, bu kürsüden sizlere; devletimizdeki yerinizi ve öneminizi iyi bilen bir insan olarak, eski bir bakanınınız olarak, İYİ Parti’nin Genel Başkanı ve Allah nasip eder, milletimiz de takdir ederse, Türkiye’nin müstakbel başbakanı olarak, söz veriyorum: Buna asla izin vermeyeceğiz. Kahraman Türk polisinin değerinin sadece şehit olduğunda bilen bu köhnemiş zihniyeti mutlaka değiştireceğiz. Emin olun çok az kaldı. Sizler için 3600 ek göstergeyi çıkartmak da inşallah bize nasip olacak!

MİLLETİMİZLE EL ELE, KOL KOLA, HEP BERABER; MUTLAKA BAŞARACAĞIZ: Ülkemizi, içinde bulunduğu bu devlet krizinden kurtarmak; bizim elimizde! Polisimizi, sağlık çalışanlarımızı, doktorlarımızı, içinde bulundukları girdaptan çıkartmak; bizim elimizde! Çiftçimizi, besicimizi, yeniden ayağa kaldırmak; bizim elimizde! Kadınları, gençlerimizi, çocuklarımızı, yeniden gülümsetmek; bizim elimizde! Memleketimizi, İYİ Parti’nin güneşiyle ısıtmak; bizim elimizde! Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi inşa etmek; bizim elimizde! Bütün bunları gerçekleştirmemize, inanın artık çok az kaldı! İYİ Parti iktidarına, artık çok az kaldı! Ama iktidar ufukta göründü diye, rehavete kapılmak yok. Tam tersine. Asıl mücadele şimdi başlıyor. Çünkü İYİ Parti’nin gücünü, artık onlar da görüyor. İşte o nedenle; her gün, bir önceki günden, daha çok çalışacağız! Her gün, bir önceki günden, daha çok yorulacağız! Belki de her günümüz, bir önceki günden daha zor geçecek; ama asla yılmayacağız, asla yıkılmayacağız! Milletimize verdiğimiz sözü, asla unutmayacağız! Milletimizle el ele, kol kola, hep beraber; mutlaka başaracağız.”

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER