Komik Olma Larry

Herkes kendi hayatının başrol oyuncusuymuş diyenlerin yalancısıyım.

Kendini nasıl hissettiriyor bu cümle sana? Özel mi? Acıttı mı canını kinayem? Esas karakter misin sahi sen? Sen uyusan durduracak mı bu devran dönmeyi? İnanmadığını söyle bana bu masala.

Birçok kopyası olan, özgünlükten yoksun bir senaryoda esas kadın/esas adam olmanın ne gibi bir getirisi olabilir ki sana!

Kaç kopya basıldı senden, kaç salonda buluştun seyirciyle, kaç kişi izledi, izleyenlerin kaçı anımsadı seni ve filmini salonu boşalttıktan sonrası? Kaç kişi ne gibi yorumlar getirdi şaheserine? Ardından şöyle demediklerine emin misin peki "Yani zaman kaybı demesek de kattığı ya da anlattığı bir şey de yoktu" ya da "Sanat yönetmeni iyiymiş ama sıkıcı bir konusu vardı"  hatta "Senaryoya hakkını vermek lazım lakin çok basit işlenmiş bir konu"

Yorumları uzatıp yormanın alemi yok. Hepsi tek bir kapıyı zorluyor kibar olmak zorunda kalmayıp tüm yalınlığı ile suratına çarpmak zorunda kalsam da acı acı, sonuç tüm sınav kağıtlarında aynı.

Beni değiştirmedi, dünyayı değiştirmedi, dünyanı değiştirmedi, benzerlerinin tekrarından ve/veya kötü bir ezberden ibaretti, kısacası zaman kaybıydı, kimin kaybıydı, ellerimizin arasından kaydı?!

Bu, benim hayatım mıydı?

Bu kalitede bir filmin bırak esas kadını/esas adamı olmayı gişedeki bilet kesen görevlisi dahi olmak istemezsin değil mi, doğruyu söyle!

Bu filmi çekmenin, başrolünde olmanın bir amacı olmadığı kadar anlamı da yok keza. Mesele de işte tam burada. Amaçsız, anlamsız konusuz filmler, birbirinin benzeri pornolar gibi. Zevkten çıldırdığını zanneder izleyen ama sen sahne arası yarım ekmek kavurma mı yesem acaba diye aklından geçirirsin mesela abanmışken o azman sana. Bunu düşüneni olmuş mudur onu da bilmiyorum ama hakkımı teslim et iyi uyduruyorum.

Kurgulanmış hayatların içinde ve altında kaldık arkadaşım!

Bu yük ağır, hem de en az bir fil kadar ağır.

Bizi büyüttüler, okuttular, bir işe soktular, mavi hüviyeti olanlarımızı önce asker ocağına yollayıp bir kısmının çekimini orada sonlandırdılar, pembelerin bir kısmı işe koyulmadan koca koynuna koyuldular! Tek taşa sevdalandırıp 24 ay borçlandırdılar. Yuvamızı yapıp bir de çocukla kutsal evlilik bağımızı taçlandırdılar. Dayatılmış bu süreci öylesine kanıksattılar ki, aksi kabul edilemez hale geldi, bünyemiz reddetti. İstedik. Ev, araba, çocuk, tatil, dans kursları, en son çıkan telefon modelleri, yeni ayakkabılar, kıyafetler, tatiller mümkünse sınır dışı ve de  sosyal ağlarda en popüler olanları, sahip olamadığımız ne varsa bizim olmalıydı, hakkımız olsun olmasın, o kadın da benim olmalı veya o adamın kalbi de benim için atmalı!

Borçlarımız arttı. Çaldığımız mutlulukların, hayatların, bize ait olmayanların borcu, kendimize olan borcumuz...

Geriye seçebileceğimiz, yoğurup şekillendirebileceğimiz o hayata olan borcumuz, kendimize olan hayat borcumuz kaldı, aksilik bu ya elde ödeyecek bir can da kalmadı.

YORUM EKLE