Mektup satıcısı

Bir mektup satıcısıyım ben... 
ısmarlama mektuplar yazan bir sözcük cambazı... Böyle bir meslek var mıydı? Ben mi icat ettim? 
Bilmiyorum, hatırlamıyorum... 
pek önemi de yok zaten... 
ama beni bu işi yapmaya iten sebebi biliyorum, hep aklımda çünkü unutma şansı vermedi hayat bana.. 
ne mi?
Yalnızlık.. 
müzmin bir yalnızım ben.. sanırım oldukça da asosyal bir yalnız 
Hayatım boyunca mektup yazacak hiç kimsem olmadı
Ve ben de mektup yazacak kimsesi olan ama kelime cambazlığını beceremeyenler sayesinde ekmek yiyorum işte... 
Genellikle acemi aşıklar müşterilerim, sevdiklerini etkilemek için mektup yazdıranlar.. 
Bu teknoloji çağında kağıt kalemli mektup mu kaldı demeyin,  kağıt kalem şart değil.. 
teknolojik yöntemlerle göndermeyi tercih edenler de oluyor benim yazdıklarımı, bana fikrimi sorarlarsa eski usül kullanın diye öneriyorum ama. 
Uyan uyar, uymayan kendisi bilir... 
benim için aşk mektubu yazacak birisi olsa -gerçi hiç olmadı, bundan sonra da olmaz ama-  mail atsın, sms göndersin, messengerdan falan göndersin yerine alıp kağıdı kalemi eline kendi el yazısı ile yazıp postalasın isterdim.. 
efendim?
Çok mu eski kafalıyım?
Elbette öyleyim... 
neden müzmin bir yalnızım sanıyorsunuz?
Her neyse, konuyu neden kendime getirdim bilmem. Çok da sevmem kendimden, arzularımdan, hayallerimden söz etmeyi... 
sadece mesleğimi anlatacaktım... 
“Mektup satıcısı”  

Ne diyordum
Hah
Acemi aşıklar... Bir türlü akıllarından geçeni kelimelere dökmeyi beceremeyenler... Sayılarının fazlalığına şahit olsanız şaşarsınız. İnsan aşkını nasıl olur da başkasına ilan ettirir.. Başta ben de öyle düşünmüştüm, meslekte piştikçe gördüm ki çok da umurunda değil insanların çoğunun kullanılan sözcükler. Etkilemek istedikleri kişiyi etkileyeceğinden emin olmak yetiyor.. 
ha başka birisinin sözcükleri ile temeli atılmış aşkların geleceği ne oluyor, ilişki başlar ve devam ederse mektup yazılan taraf yazan taraftan mektuptakine benzer sözcükler bulamadığında uğradığı hayalkırıklığını sorguluyor mu, böyle başlayan ilişkiler uzun sürüyor mu? 
İşte bunların hiç birisinin yanıtını bilemem. Ben istenen mektupları yazar teslim ederim, sonra da bir daha beni aramadıkları sürece hiç görmem onları.. 
Bir iki tane kazanova olduğunu zannettiğim düzenli erkek müşterim var. Senede 2-3 defa 3-5 mektup yazdıran.. Belli ki romantik erkek pozu yapma yöntemleri benim sözcüklerim.. 
Ama bu ahlaksızlık diyebilirsiniz.. Ben de sorgulamadım değil bu konuyu, sonra boşverdim.. Kişilikleri buysa ben mektup yazsam da yazmasam da öyle yaşayacaklar nasılsa. Ayrıca benim de yaşamak için para kazanmam gerekiyor nihayetinde... 
Bir açıdan bakarsanız pırlanta takı satan bir kuyumcudan çok da farklı değil mesleğim.. 
Kimi kazanovalar parasını kullanır bana gelenler sözcükleri kullanıyor... 

Ara sıra çok saçma isteklerle gelenler de oluyor elbette.. Hayran olduğu şarkıcıya mektup yazdıranlar gibi.. 
Bir defasında bir üniversite öğrencisinin annesine yazmıştım tüm bir yarıyıl boyunca.. 
Annesi yazmazsa darılıyormuş ve çocuğun da sınav ve ders programı her hafta bir mektup yazıp postalamak için fazla yoğunmuş.. 
El yazısı sorunu olmasın diye bilgisayarda yazıp çıktı alıp veriyordum, çocuk okuyup postalıyordu.. 

Bunlar işimin eğlenceli kısmı.. Bir de yazmaya çok zor alıştığım, işimde acemilik yıllarımda beni allak bullak eden mektuplar var... 
İntihar mektupları! 
Size gelip ücretini ödeyip mektubunu alıp giden müşterinin çok büyük ihtimalle bir kaç güne kadar öleceğini, kendi kendine işlediği bir cinayete kurban gideceğini bilmek ürperticiydi başlarda...  
Sonra sonra ona da alıştım.. İnsanoğlunun her şeye alışabilmek gibi bir özelliği var. Hekimler de hasta ölümlerine alışıyor mesela. 
“Aynı şey mi canım”  dediğinizi duyar gibiyim. “Onlar kurtarmak için çabalıyor, sen kılını kıpırdatmadan mektup yazıp, ellerine verip ölüme gönderiyorsun” 
Bilmiyorum, belki de haklısınızdır. Dedim ya başlarda ben de çok sorguladım diye. 
Sonra onu da sorgulamayı bıraktım. Psikolog değilim ki, 
-gel bak kardeşim hayat her şeye rağmen güzel, her  çıkışın bir inişi vardır
 falan filan klişeleri ile iknaya çalışayım insanları. 

Hem kendim inanmıyorum ki hayatın güzel olduğuna, çıkışların inişi olduğuna falan. Yani kimi insan için güzel kimi için kötü. 
Gerçek hayat bildung roman değil ki berbat başlayan öyküler bir mucize ile muhteşeme dönüşsün. “Ön teker nereden giderse arka teker de oraya gider” daha uygun anlatmaya. Şanslı doğmuşsanız öyle de gider yoksa yok işte. 

Hatta bazen özeniyorum bu intihar mektupçularının cesaretine. 
-Vay be 
Diyorum içimden.  
-Öyle çekip gidilebiliyor demek ki
Diyorum
- Peki
Diyorum 
-Ben neden buradayım... 

Kimbilir bakarsınız günün birinde son müşterim kendim olurum. 
Olamaz mı?
Olabilir...

YORUM EKLE