Toprak kaygısı

Toprak yahut vatan;

Üzerinde yaşamak ve altında sonsuz bir uykuya karışmak için...

Üstünde yaşayanların değişmez ödevi ise; onu korumak,sevmek,tımar ve muhafaza etmek... Yetmez; güzelliklerine sadık kalarak bayındır etmek,başka insanların saldırısından (henüz hayvanlar tarafından saldırılarak yok edilen insan topluluğunu tarih kaydetmedi) korumak,tabii afetler için her gereken önlemi almak,onu ağaçlarla ,ormanlarla süslemek,yeşil zümrütten halılar dokumasına izin vermek,rengarenk çiçek bahçeleri dikmek,soğuk sularını sonsuz bir istekle severek akışını izlemek..Semalarına doğan güneşe,üstünde dolaşan buluta,baştan aşağı rüzgarın eserek gezişine imrenmek...

Ah bunlar, ilkokul düzeyinde çocuklara söylenecek tembihler aslında... Biz kocaman adamlara nasıl bir dil kullanmalıyız varlığımızı devam ettiren tabiatı sevmeleri için acaba?...

Hiç bir çocuk, bir çiçeğin boynunu bükerek koparmaz mesela...Çıktığı erik, badem ve kiraz dalları kendisi gibi naiftir,eğer, fakat kırmaz onları..O yeşil halıları andıran çimenlerde kimseler onlar kadar güzel koşup yuvarlanamaz,gökteki güneşe onlar kadar tatlı kimse bakamaz mesela...

Endüstri çağı,teknoloji bilmem neyin Ozon tabakasını deldiğin den, kutupların eridiğinden anlamam ben ama,bu naif varlıkların içine kendileriyle birlikte büyüyen bir ölümcül virüsü hangi ara yerleştirdik biz büyükler,onu merak ederim hep?..

İşte, yerin üstü;

Nefes alınmaz hale getirilen kentler,işlenmeyen,yüzümüzü dolayıp terk ettiğimiz tarım toprakları.İşsizlik,kaos,açlık,sefalet,altı ve üstü gittikçe kirlenen bir vatan toprağı,yeryüzünden bir parça...

İşte şu,kasılarak yürüyen ciğeri beş para etmez siyasetçiler ve onların çabaları sonucu kokuşmuş ve utanmadan gözümüze soktukları eserleri, ürünleri...

Birbirine nefretle bakan dünün naif,bugünün kaba,küstah,bencil umursamaz hale evrilmiş cahil çocukları...

Biz bize emanet olan her şeyi yok etmeye,kirletmeye,onu mahvetmeye yeminli gibiyiz...Ne doğduğumuz toprakları sevmeyi öğrendik adam gibi,ne doğurtup dünyaya getirdiğimiz neslimizin devamı çocukları sevdik hakkıyla...Her şeyi kendimize benzettik,etrafımız ruhumuzun yansımaları,tepemizde oturttuğumuz hödükler bizim iç alemimizin izdüşümleri...

Her şeyimizi kendi ellerimizle yok ediyoruz,yağmalıyoruz,delik deşik ediyoruz,karnını,böğrünü,ciğerlerine varıncaya kadar 'teammüden' cinayettir bu ..Ormanı yakıp suları zehirliyoruz,sonunda elimizde ne kalacak biliyor musun,hadi  o kadarını ben demeyeyim bari, o; kavgada bile denmez adama...

Bize toprağı okumayı sevdiren adama Hayrettin Karaca'ya Tanrı'dan rahmet dilerim.

YORUM EKLE