Yenilenmek

Bu gün; binlerce yıllık insanlık tarihinin savaş,hastalık,kıtlık,emek ve acıdan beslenmiş tüm tecrübelerin, teori ve pratiğinin özeti olan bir noktadayız.

Bunu insan, farkındalık ve düşünmekle  elde etti.Her seferinde kendini yenileyerek,gözlemleme ve yorumlardan  elde ettiği çıkarımlar neticesinde yani..

Her olup biten olayı yorumlayarak,açıklayarak ,sonuçlarını izah ederek,hiç bir şeyin son olmadığı bilakis; yeniden varlığını devam ettirebilmesi için, şu gök kubbenin altında kendine özgü  metafiziğini birlikte var etti, ondan güç aldı...

Şimdi, biriktirilmiş onca düşünce ve geliştirilmiş teknolojinin gözünü  diktiği ; ve sürekli, bir sonraki noktaya yaptığı atılım ve sıçrayışlarıyla gözümüzün önünde nasıl da cereyan etmekte..?

Sürekli bir yenilenme içindeyiz aslında, bilinebilen tarihten günümüze... Zaman zaman yoldan çıkarak ,çitleri aşıp atalete saptığımız dönemlerde olmadı değil. Batılı toplumlarının içinden geçtiği ‘’Orta çağ’’karanlığı yeni bir aydınlanmanın ışığının yanmasına vesile olmadı mı?

Yüzlerce yılık Asya topraklarının med ceziri ,İslam uygarlığı, sonra 11 yy.Harezm çağı bizi ta 16 yy. taşımadı mı?

Bir sarkaç gibi insanlığın aydınlığı arama isteği;ona ulaşıp, onunla  arınma arzusu, kıtalar arası beşeri ve estetik değerlerin karşılıklı teatisi ,bazende baskın bir ağırlığıyla sonuçlanmadı mı?

Şu an, insanlık bir derin buhranda...Kendi yarattığı ağır sorunların altından kalkamamaktadır. Üstelik devasa ,alelacele gelişmişlikle birlikte birbirini anlamayan sanki bir dil geliştirdi insanlık..? İnanç sistemlerini,düşmanlıkları sürdürmede, yeni düşman edinmede bir enstürman gibi kullanmaktan çekinmedi.

Diğer yandan kirlenen sular,tuzlanan toprak,zehirlenen bir hava; insanı,  tüm canlıları var eden üç temel unsurdan uzaklaşıyoruz git gide...

Dünyanın bütün olup bitmişler ine, çağımızın sorunlarına ve insanlığa, acılarla yoğrulmuş bu coğrafyanın insanları olarak bir ses,bir çığlık olmayı,yeni çığırlar,yeni çılgalar açıp, dağ artlarına uzanan yolları neden betimleyip,bir manifesto gibi sunamadık insanlığa..?

Nefes olmalıydık, oysa..Bilim,ilim,siyaset adamları,sanatçılar,şairler,bestekarlar, sinemacılar,romancılar hepimizin tertemiz bir mazisi olsun ve onu da; ak yüzlü,ak saçlı tarih yazsın istemez miydiniz?

Ey sanatçılar! Pespayelikten başka bir şey vermeyen (ucuzluk bile rayiçtir, baremdir  bana göre )son derece değersiz tortuları  sanat adına toplumun göz bebeğine sokma,yüreğine oturtma fikrini ve gücünü kim verdi sizlere..?

Şehirlerimizi kirleten şehir eminleri, ne güvensiz adamlarsınız sizler. Çocuklarımıza  cehalet aşılayan  eğitmenler,sağlığımızın hekimleri,yediklerimizle bizi hasta eden müstahsilller,fabrikalardaki üreticiler,hüzün ve sevinçlerimizde bize eşlik edecek bir beste bile yapamayan  sanatkarlar,başkalarının emeğini,göz nurunu,düşünce ve hayellerini çalan intihal’ciler kısaca,çok alçaksınız! Sizde; bizi yoksulluk,çarpık şehirleşme,yoksulluk,savaş ve düşmanlıklarla heder eden siyaset erbapları...

Ülkemin  ey umud ve yüreği silme insan sevgisiyle dolu gençliği ! Duyun: tabiattaki sesi; o kızılderili’nin ‘’ son ağaç’’ diye başlayan sözlerini, bir eskimonun eriyen,yok olan ufkunu,bir şaman’ın çığlığını,gözünü, hayata açan; ciğerleri zehirli hava soluyan bütün canlıları..Birde dilsiz,yalsız,kanadı kırık,gökteki yorgun kuşlar, bütün vebali sizin...

Gelin, kendimizi yenileyelim. Gerçekten, ama, laf olsun diye diyenlerden değil .

Yeryüzünün taze bir soluğa ,nefese,sese ve eyleme ihtiyacı var.Beşeri, bir daha yeniden okuyup,düşünüp, anlayalım..

Eskilerin yaptığı gibi,kendimizi tazeleyerek,yenileyerek,bir teceddütün kapıısnı aralayarak olsun bu...

Uygarlık kurmanın başka bir yolu yok. Bu, Anadolu’nun sesi ve turkuaz mavisi  barışın ve dinginliğin rengiyle olsun...

YORUM EKLE