Zafer ve amaç

Milletler için savaş; cepheleşmiş silahlı güçler eliyle yürütülen, aynı zamanda hükümetlerce sınırları çizilen, içeride de; maddi ve manevi mutabakatla  ikna edilmiş  toplum çoğunluğunun, duygu ,onay ve çıkarlarının şekillenmesi sonucu ortaya çıkan büyük kanlı hadiselerdir.

Neticenin sonuçlanmasıyla da, kazanan ve kaybeden hanesine düşülen her iki sonucun kronolojik bir sıralamasıdır...Aslında bir yönüyle sebep ve sonuçların toplamıdır... Şüphesiz, her toplumun geçmişinde sayısız kanlı vuruşmaların,savaş sahnelerinin, acı,hüzün dolu gözyaşlarının,derin ahların, intizar'ların biriktiği mazinin  bir bütünlüğü vardır...

İşin aslı, bütün bu sonuçlara sevinmeli mi dövünmeli mi  anlamak oldukça zor. Zira; her savaşın altında ki sebepler de, iktidar sahiplerinin yanlış,cehalet,kapris ve hataları sonucu ödenen bedeller olduğunu asla unutmamak gerek;aynı zamanda,  toplumların bu hatalı davranış ve yanlışlar karşısında sessiz, tepkisiz kalışı da ayrıca sebepler arasında düşünülmeli ve sayılması gerek..

Tarih bize şunu göstermiştir ki, zayıf,kendi aralarında çekişen,cahil toplumların ve devletlerin oluşması savaşları,saldırıları ortaya çıkaran en verimli iklimler olageldiği gerçeğidir...

Güçlü devlet; güçlü,bütünleşmiş millet eliyle var edilir ancak..

Zaaflardan arınan,bilgi çağını yakalamayı hedefleyen,felsefesinde; özgürlük ve bağımsızlık olan, sağlam karakterli ,erdem sahibi bireylerin, kadroların  eli ve insiyatifinde şekillenen devletler; hem kendi içlerinde hem  bölgelerinde bir huzur,sükun adası olması muhakkaktır.

Kendi içinde adil,hakkaniyetli ,toplumcu ve demokratik karakterlerin hakim olduğu davranışların yönetildiği devletler, savaşlar ve kavgaların uzağında durmayı bilenlerdir...

Genel olarak insanlık tarihinin savaşlar envanterini ortaya koyup,muhasebesini yaptığımızda; tarihte Pirus zaferi olarak bilinen, kazananın bile kaybettiği bir trajik sonla sonuçlandığını görmekteyiz...

Zaferlerden ve yenilgilerden çok  onun gerisinde arka planında bizi kapışmanın,vuruşmanın eşiğine taşıyan sebep ve aktörleri düşünmek,incelemek kesin kazanımların en büyüğü olacaktır.

Ortadoğu olsun,dünyamızın diğer savaş arenası olarak seçilen ve sürekli tazelenen coğrafyaları olsun  büyük bir soğukkanlılıkla takip edilmeli...

Mustafa Kemal ATATÜRÜK’ün,  ‘’yurtta barış, dünyada barış’’ prensibi aslında böylesi bir çıkarımın hülasasıdır.

Bu nedenle; umarım 30 Ağustos'un manevi,maddi birikimi sonucu kazandırdıklarıyla, bize modern, çağdaş bir toplumun ve devlet düşüncesinin kapılarını açan, Türk Milli Çağı’na eriştiren, gerçek savaşların ve onun kaçınılmaz sonucu olacak olan zaferlerin,ancak; irfan, bilgi,dayanışma  ve iktisadi bölüşümle olabileceğini yeni nesillere aktarmamıza  vesile olur...

YORUM EKLE