Adımız insan

Siyasetçilerin toplum ve ferd ilişkileri nasıl olmalı,nerede durmalı,yahut durdurulmalı..?

Siyaset, insan topluluklarının yönetiminde insan tarafından bulunmuş değerli ve kan pahası tecübelerle elde edilmiş bir değişmez,tartışmasız prensiptir.

Bu; temsilini üstlendiği toplumun bekası,iyi,huzurlu,barış ve refah içerisinde yaşatmayı hedefleyen, onlara toplumun reyi,rızası ve kabulleriyle birlikte sunulmuş bir vekalet sistemidir.

Eski yüzyıllar ve çağlarda taht sahibi krallar ve padişahlar, uzun bir zaman bunu dini saikler ile de besleyerek aynı zamanda Batı’da ve Doğu’da bizzat Tanrı’nın ‘’isteği’’ doğrultusunda kendilerinin görevlendirildiğini ,uzun yüzyıllar kendi toplumlarına zımmen kabul ettirilerek ,kendilerini her türlü tartışılmanın dışında muhkem mevzilere taşıyarak, dokunulmaz addedilerek varlıklarını sürdürmüşlerdir..

Tanrılarına insan kurban eden pegan toplumlara nazire yaparcasına,  tek tanrılı dinlerin sözde mü’minleri Tanrı’nın kutsadığı insanı büyük devasa kitleler halinde isimlendirdikleri savaşlar yoluyla kurban etmişlerdir.

Modern devlet kavramları,yönetme biçimleri ilk defa ,reddilmez bir şekilde Fransız ihtilaliiyle gözler önüne serilmiştir.Aslında kabul edilmeyen,hala tartışmaların öznesi olan şeyin;  bunun, insan fıtratının binlerce sene sonra tecessüm eden gerçek  yaratıcı varlığın  arzusu doğrultusunda olduğu gerçeğiydi. Eğer, Allah’ın bir temsilcisi varsa yeryüzünde o da bizzat;bir aile ve soydan gelenler değil,  Adem’den yani yokluktan gelen ,doğrudan, biz insanın ta kendisiydi..

Binlerce yıllık yönetme siyaseti ve kültürünün doğurduğu elit,üst,seçilmiş bir sınıf tüm varlığıyla ; bize, tarihin yazıldığı coğrafya üzerinde, insan kanının kayganlaştırdığı zeminde,  karanlık ve nemli bir hayat sunmuşlardı...

Bu alışkanlıklarını enteresan şekilde modern çağda sürdürmeye çalışan kılıktan kılığa giren bu anlayış bazen bir olağanüstü hümanist,dindar,fevkalede milliyetçi -vatanperver,bazen, emeği bütün değerlerin üstünde gösteren bir kimliğe bürünmelerini  çok şaşırtıcı bir zaman aralığında gerçekleştirebilmeleriydi...

Biz; bu gün siyaset adına üstümüze yarasalar,akbabalar gibi çöreklenen her türlü bukalemunluğu serddeden ,geçmiş asırların kanlı vampirleri tüm anlayışlarınız la,tüm nüanslarınızla tarafımızca artık bilinmektesiniz !..

Bizden bizi yönetmeye talip olanlara şunu söylemek isteriz: Önce içinizi bir yıkayın,arının,ceplerinizde mütevazi birer küçük ayna taşıyın.Biliyorsunuz ki; harcayacağınız her kuruş paranın,aldığınız her karar,çıkardığın her yasa vicdanınızda ve maşer-i vicdanda karşılığı aynı olmalı.

Ben bireyim,şahısım, insanım! Tanrı’nın bana emanet ettiği dünyayı mamur etmek gibi kadim bir görevim var; yani senin görevinden daha fazlası demek bu,yani ben kül’isem, sen cüz’sün...

Mütevazi evimde  izlediğim televizyon karşısında,okuduğum gazetenin içinden bana parmak sallayıp beni çemkirme, haddini bil.Herkes hakkını ve yerini bilecek,kudurganlık,beni tanımama,saygısızlık yetkisi vermedim sana...

Ben insanlığın ve yaratıcı iradenin halifesi  tecessüm etmiş saygın adına eşref denilen‘’kişi’’siyim...Bu günkü benliğime ulaşmak ve kavuşmak için binlerce yıldır dizlerim üstüne sürünerek geldim kanlı coğrafyalardan; ardımda yanmış buğday tarlaları,yıkılmış evler,saraylar,yüz milyonlarca tepeler gibi insan kemiği bırakarak...

Yeter,sözümün üstüne söz söyleme artık !..

YORUM EKLE