2018-01-10 20:54:26

İki ihtilalin analizi

Nurettin Beyaz

10 Ocak 2018, 20:54

24 Temmuz 1908 İttihat Terakki ihtilali, yalnızca, sıradan siyasal-politik bir olay gibi anlaşılmaya zorlansa ve ona indirgenerek yorumlansa da; kendisinden yaklaşık 119 yıl 10 gün önce başlamış olan, 14 Temmuz 1789 Fransız ihtilalinin bir çok yönüyle benzerliği, tarihi ve sosyolojik bir(determinizm) zorlamanın kapımızı istemediğimiz halde çalışı gibidir.

Her iki ihtilal de rol oynayan şartlar, faktörler ve onu hazırlayan entellektüel figürlerin,aydınlanmacı anlayış-arayışın ortak olgusu,çabası ve sonucudur.

Yaşlı kıtanın her iki yanını derinden etkileyen sarsıcı gelişmelere yakından bakılınca aslında birbirine ne kadar da benzediği görülecektir...

Uzun asırlardan beri dinin, yorumlanış ve sunuluş biçimini sağlayan skolastik ruhban yapı ve hükümranlığı birlikte yürüten Hıristiyan krallık,diğer bir yanda ise, Müslüman bir padişahlık (ve hilafet) …Aklın( rasyonelliğin);istek ve beklentileri,yeni iktisadi/ekonomik arayışlar,insanın kendini ifade etme istekleri ve güçlü bir romantizmin etkileri…

Birbirine her ne kadar kültürel olarak benzemesi düşünülmez ise de; halkların ihtiyaç ve beklentilerinin ayniliği; bağımsız, eşit,adil, hür, iktisadi ve ekonomik bir biçim arayışında kendini ifade eden bir siyasal cumhuriyet fikrinin doğmasına sebep olmuştur.

Bu isteğin yorumu ve onun karşısında duran mutlakiyetçi yapıların, onlarca asırlık ferdi ve toplumsal fıtratta ki,olgunlaşma sancıları içinde bekletilen,birikimin, ötelenmişliklerin karşılık bulması ve tazyiki sonucu ‘teba, raiye’ diye ayırarak asırlarca yönettiği isimlendirdiği halklarda ki; tepkisi ve karşılığı aynı olmuştur…

Batılı aydınlar, içinde doğup büyükleri toplumların tarihi özellikleri,eğilimleri hülasa ferdi ve toplumsal gerekliliği gözlemleyerek,üstüne vazife ittihaz ettiği fikir ve düşünceleri dillendirerek,aydınlanma vazifesini yerine getirmiş; aynı zamanda yeni bir insan modeli olan entelektüel,aydın münevver tipini de tariflemiştir.

Batıdaki Rönesansla başlayan, aydınlanma geleneğinin, tohumları sanayi devrimi ile büyürken ekonomik evrilme, kapitalizm sürecinin yanında, kendi geliştirdiği felsefenin düşünme, kalıp ve kavramlarına yeni yorum ve katkılarla hayat, renk, hız verirken; insan esaslı gelenekleri ve siyasal rejimlerin mutlakıyetçi eğilimlerin ortadan kaldırılması gereğine kanaat getirmiştir.

Onların aydınlanmacı düşünürleri, özgürlüğün,toplumsal ve bireysel olarak tüm alanlarda olması gerektiği fikrini savunmaktaydı. Descartes, daha XVII yy'da, aklın ve eleştirel zihniyetin üstünlüğüne vurgu yapmış, Montesquieu ise yasama gücünün halkı temsil eden vekiller aracılığı ile kullanılmasını ve güçler ayrılığı ilkesinin tek adam,yada kutsanmış birisine kesinlikle terk edilmeksizin acilen hayata geçirilmesini önermiştir. 

Voltaire'e göre ise; kral,a yine tölerans tanımakla birlikte, filozoflardan kurulu danışmanların örgütüne uyarak toplumu aydınlatmayı hedeflemeyi önerirken, İngiliz modelini benimseyerek, parlamenter bir sistemin kapılarının açılmasını istiyordu. Rousseau, ise peygamberlerin vaazlarında olduğu gibi insanların doğuştan eşit olduğuna inanmayı vurguluyordu, çoğunluğun iradesinin (milli hakimiyet) siyasal rejime hâkim olması gerektiğini,sosyal bir sözleşmeyi mukaveleyi vurgulamaktaydı. Diderot ile d’Alambert ise yasa önünde eşitlik, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi talepleri en az, bilindiği kadarıyla ilk kez dillendirmekteydi.

Bizde ise, batıdan esen özgürlükçü rüzgarlar, oraların aksine, halkın kendi içinden çıkan aydınlanmacıları değil, devlet eliyle tedbiren, kötü bir sonuçla karşılaşılmadan aceleyle özümsenmeden, anlaşılmadan, mutabakat sağlanmadan,batı meclislerinin taslak ve risale iktibaslarının çevirisi ‘ferman’larla sabitlenerek başlandı.1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı ile önce topraklarımız üzerinde yaşayan ve teba olan azınlıkları daha çok onur e edilerek, batılılaşma,gelişme(özgürlük anlamında) yolunda ilk düğme yanlış iliklenmiştir.

Müslüman teba nın atlanarak bu reform işine başlanılması uzun zaman alacak kırgınlıkları,küskünlükleri de beraberinde getirmiştir. Unsur-u asli buna içerleyecektir,onların sözcüsü ve maşer-i vicdanı olan ‘Genç Türkler’(jön Türkler)için, uyanış,silkiniş,düşünce hayatının öncüsü, devrimciliğini doğuracak ilk adımlar atılmaya başlanacaktır.

1860 yılında başlayan; Genç Türkler hareketi diye isimlendirilen,başını Namık Kemal,Ziya Paşa,Mithat Paşa gibi Türk milliyetçiliğinin asırlık uyanışını tıpkı batıda olduğu gibi siyasal bir kimlikle,mevcut statükocu monarşizme alternatif yapılanmasını doğurmuştur. Fransız devrimi ve aydınlanmacıların etkisini, nüvesini bu coğrafyaya taşıyan bu şair ve aydınlar, tam bir borç batağına saplanmış,asırlık iç karışıklığın getirdiği halkın ve devletin kurumlarıyla susadığı o sükun ve barış özlemi Sultan Abdülaziz döneminin devam eden huzursuz,kaotik döneminde kendine alan bulmuştur.

Batıda olduğu gibi kendi entelinjansiyasını yaratamamış, büyük eserler verememiş kendi sosyolojisini tesis edememiş,iktisadi doktirinini kuramamış bir devletin içinden çıkan aydınlarımız, her ne kadar batıda ki aydınlar kadar şöhret olabilmiş değilseler ise de, batıdaki bu insan temelli arayışı, yadırgamamış,bilakis o noktaya koşarak varmışlardır.

Kendi köylüleriyle yola çıkamasa da, olmayan burjuvazisi yerine devletin en zinde,dimağını,keskin bıçağını bünyesinde var eden,2.Meşrutiyeti -monarşisine ilan ettirmek zorunda bırakan ‘Genç Türkler’ artık İttihat ve Terakki adıyla anılarak,hızlı bir harekete dönüşerek harbiyeli,tıbbiyeli,mülkiyeli okumuş çocuklarıyla asırlık düşünüş farkını yakalamış, özgürlük,adalet ve kardeşlik prensiplerinin o ezeli meşalesini; Manastır,Selanik’te tutuşturup İstanbul ’a pay-i tahta; yani yaş ortalaması henüz 25 -30 olan,serdengeçti zabitler tarafından Namık Kemal den şiirler okuyarak girmişlerdir.O ateş 1918 yılının 30 Ekiminde söndü sanılırken,7 ay sonrasının mayısında bu sefer Samsun’a taşınmış, oradan Ankara ya götürülmüştür.

Aydınlanma dönemimiz sonsuza kadar devam edecek.Başka toplumların karanlıkta bırakılmış nesillerinin eline özgürlük,eşitlik kardeşlik meşalesini biz tutuşturacağız. Her türlü, tek adamlığa giden yolları,tıkayarak, tutarak,peygamber buyruğunu da yerine getirmenin hazzını yaşayarak !

Not: Yukarıda bahsi geçen konular, kurnaz kasaba avukatlarının başını çektiği politikacılarca muzır konulardır.Onların harcı; bu mevzuları anlamak değil,bilakis kendilerinin üzerlerinde hüküm sürmek istedikleri güruhları,yığınları oluşturmak;sevk ve idare etmektir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.