Kent meydanları

Kentler ve meydanlar...

iç içe açılan pencereler,kapılardan geçilen odalar gibi..gelenden gidene, gidenden gelene genişleyen bazende daralan bir geniş alandı...

Kentlerin nişanı,nefes aldığı yerdi,süsü,şatafatı,sertliği acımasız kuralların işletildiği, ‘eski’ zamanlarda suçluların cezasının görüldüğü,infaz için önce cellatların ortaya çıkıp; acelece işlerini görüp urganlarıyla,kütükleriyle, dar ağaçlarıyla hummalı hummalı çaşılırken görüldüğü yerdi...

Eski zamanlarda askere,sefere gidenlerin toplandığı,önemli kararların,yitiklerin ve buluntuların  tellallarca okunup ilan edildiği, yabancıların uzak diyarlardan konaklamak,ziyaret ve ticaret için üzerinden geçtikleri yerdi...

Yöneticilerin kudretinin simgesi,anıtlar,heykeller,çeşmeler,binek taşlarının olduğu yer pazarlar kurmak  için oradan geçilir,konağa, saraya,hükümete varmak için yine oradan geçilirdi...

Adları vardı meydanların,heybetli ve yalın ...Yüzlerce yıl değişmeyen isimleriyle yaşarlar;dilden dile,kulaktan kulağa dillendirilirdi..  Zincirlerini sürükleyerek geçen  esirlerin,mahkumların yolu  oradan geçirilirdi..Köleler satılmak için orada bekletilirdi,büyük ölüler ise, omuzlarda oradan geçirilirdi matem alaylarıyla..

Savaşlar orada duyurulurdu; evlenen sultanlar,prensesler ,felaket ve yenilgiler de...Kesikbaşlar orada teşhir edilirdi,sürgüne gidenlerin son kez geçirildiği mallarının yağma için yığdırıldığı yerdi...

Köylüler,kasabalılar,yabancılar ve ellerin ilk uğrak yeriydi,kendi kalabalığını kendi yaratırdı,bereketliydi hep..

Kocaman bir gözüyle ,konuşmayan ağız,duymayan bir kulaktı;dillenmeyen  lal olmuş bir tanıktı genelde sessiz ve sakin...

İnsanların usanmadan döşeme taşlarını çiğnediği,tükürdüğü,aksırıp öksürdüğü , kirlettiği ve yorgun çöpçülerin, özenle her sabah erkenden süpüre süpüre bitiremediği bir geniş alandı...

Yoksulu zengini,gün görmüşü,serserisi haydudu,hastası sağlamı,güzeli ve çirkini yüz yılların içinden süzülerek,bazen terleyerek,bazen üşüyerek imbikten geçerek mevsimlerin değişmeden hep aynı kaldığı ,ta meydan meydan günümüze geldiler..Adları değişen oldu efendiler değiştikçe, hafızalardan silinerek yeni isimlerle yaşamaya, bizleri  yılmadan,usanç duymadan üzerinde dolaşmaya çağırdılar,davet ettiler; neydi peki değişen?

Meydanların  binlerce yıl sonra gizli bir isyanı,başkaldırısı olmasın bu,ya da buruk,bir gizli vedası?

Ülkeler kentlerin meydanlarında teşhir oldular,oralarda tartıldılar adları orada okundu zalimlere,ceberrutlara ‘’meydan okuma’’oralarda yapıldı,oraya davet edildiler,ilk,zor ve ağır sorular orada soruldu ve  yine dar ağaçları kuruldu,yeniden cellatlar çağrıldı işlerini yaptılar,bunca zaman tanık olduklarına mıydı acaba isyan?...

İnsanlar yine akın akın oralara indiler hep,hiç yalnız ve boş kalmadı meydanların koynu,herkesi alacak kadar yeri geniş oldu,ana gibi,yar gibi şefkatliydi kolları...

Şimdilerde ise ne oldu anlamış değilim,meydanlar öksüz,yüzüne bakan bile yok,daraldı,ve o kadar  küçüldü ki kediler,köpekler bile sığmaz,o eski güvercinler,serçeler bile  konmaz oldular; zira,kağıt külahlarda buğday getirilmesi yasaklandı,vicdanlar ise ,kuş olup gittiler meçhule,acaba meydanların da mı eceli geldi yoksa.?

Ve kentler meydansız şimdi; kim kime,dum duma dedikleri gibi...

YORUM EKLE