Serzeniş

Yaşımın, neler yaşadığımın farkında mısın?

Tam da artık bir kalbe sahip olmadığımı düşünüp buna alışmış olduğum, memnun olduğum, sahip olduklarım ve olamadıklarımla barışık olduğum bir zamanımda sen tüm antlaşmalarımın fes sebebi oldun.

Zordayım, boşluktayım. Seninle dopdoluyken nasıl olur da terkedilmiş bir binanın kapı kolu, ıssız koridoru, patlamış ampulü, çatlamış duvar boyası, kırık dökük ahşap çerçeveleri gibi hissedebiliyorum.

Açıklarım çok, açıklamam yok. Açıklarım hep iyileşir zamanla diyerek ümit ettiğim ufak tefek zannettiğim yaralar. Zamanla açık her yaranın yeniden ve yeniden ve yeniden yara alabileceğini nerden bilecektim ki... yaşamadan anlayamayanlardanım ben. Evvela tecrübe, nasihatlerini kendine sakla. Ama benden bir nasihat almadan bırakmam seni valla, aman diyeyim siz siz olun kimseye yaralarınızdan söz etmeyin, göstermeyin, açıkta bırakmayın, hedef haline getirmeyin.

Yok saymak yok etmez. Görmemek seni görünmez kılmaz, cevapsız bırakmak soruları soru olmaktan çıkarmaz. Hayat senin onu yaşama cesaretini göstereceğin ana kadar uslu bir çocuk gibi oturup bir kenarda seni beklemez.

Bir gün öldüğüm zaman sebebi kesinlikle mutsuzluk olacak. Mutsuz edenlerin de benim de adım sanım anılmayacak. Unutmak ne güzeldir, bense unutabilenlerin bu yetisine hep imrenmişimdir. Unutulacağım unutamadığım tüm açık cerahatli yaralarımla beraber.

Ben hayatta kalmak gerçeği ve yaşamak ütopyası arasında kalan o ince çizgide akrobatik hareketler yaparak düşmemek için çabaladım daima, yaşama hayalimden vazgeçmek istemediğim gibi hayatta kalma gerçeği ile de her gün yüz yüze kıran kırana bir mücadele verdim.

Mutlu ettikçe insanları mutlu olacağımı farz ediyordum ama kimseyi yeterince mutlu edemedim anlaşılan, ettiğimi zannettiklerim de beni mutlu etme gereği hissetmedi, beni gerekli görmedi, bodruma, yokluğa bırakıp gitti.

Ne anlamsızdır mutluluk arayışı, yakaladım yakalayacağım çırpınışı...

Aklı malik bir insan olarak gayet iyi biliyorum ki bunu amaç edinmemeli insan, varamaz hedefine amacı bu ise sadece, mutlak mutluluk yoktur, anlıktır, geçicidir, kaçak dövüş ustasıdır, vurur kaçar, kovalanmak ister, peşi sıra seni sürükler bir ömür, yakalamayı koymuşsan kafaya eğer gelirsin illa ki oyununa. Mutluluğu yakalamak gibi bir derdim yok, mutsuzluğa nikahlı olmak gibi bir korkum var yalnızca. Tecrübelerim sebep maalesef. Mutlak mutsuzluk diye bir şey var mıdır peki, özbenliği, kararları, tercihleri ya da? Beni seçmiş olabilir mi? Ben mutsuzluktan öleceğim bir gün kesin, ölmekten değil de bu sebepten ötürü ölecek olmaktan korkuyorum delicesine. Bir arkadaşımın yorumu ise bu sebepten ölürsem eğer tarihe geçeceğim şeklinde. Altın harfler ile yazmasınlar ama adımı tarihe, sizden nacizane ricam.

Hepimizin varolmasının bir sebebi, amacı ya da anlamı olduğunu ve bunu keşfedemeden geçen bir ömrün ziyan olduğunu düşünmüştüm bugüne kadar ama belki de hiçbir anlamımız ya da amacımız yoktur kalabalığı oluşturan yüzü seçilmeyen bir figürüzdür tuvaldeki. Bir anlam arama konusundaki ısrarım sıradan alelade bir hayatı kabul etmeme direncimden başkası olmayadabilir, anlamım olmayadabilir, yüzü seçilmeyen, varlığı ya da yokluğu hissedilmeyen bir figürümdür, bir figüranımdır belki de. Başroldeki kim olursa olsun banane ben görünmüyorum bile o sahnede. Bir dizide kötü adamın şoförünü oynayan bir sevgilim vardı bir zamanlar, oturup hiç ilgimi çekmeyen o diziyi sevgilimin kulağını ensesini falan görürüm belki diye oturup izlerdim 2 saat boyunca, üniversitedeydim herhalde biraz da deliydim. Akıllandığımı söylemeyi çok isterdim, hayır ya hiç de arzu etmezdim, sizi memnun etmek ya da hoşunuza gidecek şeyler söylemeyi istemiyorum, ben bu sıradan ama ortalamanın üzerindeki deliligimi seviyorum. Gercekten bir gün delirirsem bunu sonuna kadar inkar edeceğimi tahmin ettiğim için de şimdi yardır yardır ben deliyim diyebiliyorum.

Konudan uzaklaşmadan asıl sorumuza ve sonumuza gelirsek eğer söyleyin bana, şimdi kimin ilgisini çeker de kim bizi bekler ki kimbilir kimin figüranı olduğumuz bu hayatta?

YORUM EKLE